Bölgedeki gelişmeler Yemen savaşını nasıl etkileyecek?

Biden’ın göreve geldikten sonra koalisyon gücüne askeri desteği sonlandırmasının ardından Yemen’de çatışmalar azaldı. Peki, Suudi Arabistan-İran normalleşmesinin Yemen’deki savaşa etkisi ne olacak? İran ile ABD’nin nükleer anlaşmaya geri dönmesi Yemen’i nasıl etkileyecek? Yemen’de son durum ne?

Arap Yarımadası’nın en fakir ülkelerinden biri olan Yemen, 2015 yılında büyük bir siyasi kriz ile karşı karşıya kaldı. Eylül 2014’te ülkenin kuzeyinde ayaklanan Husi hareketi, Yemen topraklarının büyük bir kısmını kontrolü altına aldı. Yemenli Husi hareketi mevcut yönetimi Suudi Arabistan ve ABD yanlısı olmakla suçlarken, ülkede demokratik bir şekilde seçim yapılmasını talep etti.

Yemenli Husi hareketinin ülkenin büyük bir kısmını ele geçirmesinin ardından Cumhurbaşkanı Mansur Hadi ülkeyi terk etmek zorunda kaldı. Yemen’de krizlerin yaşanmasında; Suudi Arabistan ve İran gibi ülkelerin perde arkasında etkisi bulunurken, eski devrik lider Ali Abdullah Salih’in de rolü vardı.

Yemen’deki Husi hareketi Şii mezhebinin Zeydi koluna bağlı. İsmini 2004 yılında ilk isyanı başlatan Hüseyin Bedrettin El-Husi’den alan Husi hareketinin başında, Abdül Malik El Husi bulunuyor.

2011 yılında başlayan Arap Baharı sürecinde devrilen Salih’in yerini Mansur Hadi alırken, Husi hareketi bu duruma karşı çıktı. Ülkede çoğunluk olduklarını ve yönetimde daha fazla söz sahibi olmaları gerektiğini dile getiren Husiler, Yemen’i altı bölgeye ayırmayı öngören anayasa tasarısını reddetti. Yemenli Husiler, kendilerine daha fazla söz hakkı tanınmasını sağlayacak iki bölgeli yapıya geçiş çağrısında bulundu.

2014 Eylül’de başlayan ayaklanmalar hızla büyürken, 2015 yılında başkent Sana’ya kadar ülkenin birçok bölgesi Husiler’in eline geçti. Mansur Hadi’yi Batı yanlısı Amerikan piyonu olmakla suçlayan Husiler, kendisini görevden aldıklarını duyurdu. Ayrıca parlamentoyu fesheden Husiler, “Devrim Komitesi” kurduklarını duyurdu.

Yemen’de Hadi’nin ülkeden kaçmak zorunda kalması ve Husiler’in yönetimi ele geçirmesi üzerine Suudi Arabistan başta olmak üzere bölge ülkeleri duruma müdahale etti. Suudi Arabistan öncülüğünde kurulan koalisyonda; BAE, Kuveyt, Bahreyn gibi ülkelerin yanı sıra Kuzey Afrika ülkeleri yer aldı.

Yemenli Husiler ile koalisyon güçleri arasında kanlı çatışmalar başladı. Yemenli Husiler İran tarafından ekonomik ve askeri olarak desteklenirken, koalisyon güçleri ise ABD başta olmak üzere İsrail ve Avrupa ülkelerinin yardımını aldı. Süreç içerisinde ABD, Yemen’deki savaşta kullanılmak üzere Suudi Arabistan’a yüz milyarlarca dolarlık silah satışı sağladı. Aynı zamanda ekonomik olarak koalisyona destek veren ABD, Yemenli Husiler’in yönetimi eline almasını İran’ın bölgedeki etkinliği açısından tehlikeli gördü. ABD, İran’ın Yemen’deki etkisini azaltmak ve faaliyetlerini sonlandırmak amacıyla Husiler’e karşı koalisyona gücüne uzun yıllar desteğini sürdürdü.

ABD’nin siyasi, askeri, lojistik desteğini alan koalisyon güçleri, Yemen’deki birçok bölgeye saldırı düzenledi. Ancak bu saldırılarda Yemenli Husiler ile birlikte sivil halkın bulunduğu yerleşim alanları da hedef alındı. Hastane, okul, pazar yerleri gibi alanlara da bombalar düşerken, binlerce kadın, çocuk ve yaşlı sivil yaşamını yitirdi. Taraflar arasındaki savaşın Yemen’e ekonomik ve siyasi olarak faturası ağır oldu. Ülkede altyapı, ulaşım, eğitim ve sağlık gibi alanlarda hizmet çökme noktasına gelirken, kolera ve difteri gibi salgın hastalıkların yayıldığı görüldü.

Yemen’deki savaşta uzun süre boyunca taraflar birbirlerine üstünlük sağlayamadı. Ülkede Husiler’in kontrolü altında bulunan yerleri geri alarak Mansur Hadi’ye vermek isteyen koalisyon güçleri, bu hedefine bir türlü ulaşamadı. İran’dan askeri ve ekonomik olarak destek alan Yemenli Husiler ise Suudi Arabistan’ın birçok şehrine füzeler yolladı. Husiler, Suudi Arabistan topraklarına yönelik füze saldırıları ile savaşı Yemen’in dışına çekmeye çalıştı. Ayrıca dünyanın en büyük şirketi olarak bilinen ARAMCO’nun petrol tesislerine yönelik düzenlenen saldırı, tüm dünyanın dengesini sarstı. Yemenli Husiler tarafından gerçekleştirildiği iddia edilen ARAMCO saldırıları sonrası petrol fiyatlarında büyük değişimler yaşandı.

Yemen’deki savaşta koalisyon güçlerinin başında bulunan Suudi Arabistan ve BAE arasında birtakım anlaşmazlıklar yaşandı. Suudi Arabistan ve BAE, ülkede kontrol ettikleri bölgelerde birtakım fikir ayrılıklarına düştü.

Uzun yıllardır devam etmekte olan Yemen savaşı, perde arkasında ABD ile İran arasında yaşanan bir mücadele olarak görüldü. Trump döneminde koalisyon güçlerine her türlü destek verilirken, İran’ın ülkedeki ve Kızıldeniz’deki etkisi azaltılmaya çalışıldı.

BIDEN İLE BİRLİKTE YENİ DÖNEM

20 Ocak’ta Joe Biden’ın ABD Başkanlık koltuğuna oturması ile birlikte Yemen için de yeni bir süreç başladı. Yeni dönemde Orta Doğu’da nasıl bir politika izleyeceği merakla beklenen Biden, görevine başladıktan kısa bir süre sonra herkes tarafından şaşkınlıkla karşılanan bir adım attı.

Biden, yeni dönemde Yemen’deki savaşı bitireceğini söyledi. Suudi Arabistan başta olmak üzere koalisyon güçlerine askeri ve ekonomik olarak verilen desteğin sonlanacağını belirten Biden, Yemen’deki savaşta yaşanan acı gelişmelere dikkat çekti.

Biden’ın bu açıklamaları Suudi Arabistan’ın Yemen’deki politikalarını derin bir şekilde etkiledi. Bölgede izlemiş olduğu her politikada arkasında ABD’nin desteğini alan Suudi Arabistan, Yemen’e yönelik saldırılarını azaltmaya başladı. Biden’ın bu açıklamaları ilerleyen dönemlerde İran ile yeni bir sayfa açılacağı yorumlarına neden oldu.

ABD’nin siyasi, askeri ve ekonomik desteği olmadan bölgede hareket etmek istemeyen koalisyon güçleri, Yemen’de yeni dönemde nasıl bir politika izleyeceği konusunda belirsizliğe düştü. Biden’ın Yemen hakkındaki açıklamalarının ardından, İran ile nükleer anlaşma müzakerelerinin yeniden başlaması oldukça dikkat çekti.

İRAN-SUUDİ ARABİSTAN NORMALLEŞMESİ

Biden’ın Yemen hakkındaki açıklamalarının ardından bölgede iki düşman ülke olarak bilinen Suudi Arabistan ve İran arasında birtakım temaslar oldu. İki ülkenin istihbarat yetkilileri birkaç defa Irak’ın başkenti Bağdat’ta gizli görüşmeler gerçekleştirdi. Daha sonrasında iki ülke yetkilileri de bu görüşmeleri onaylarken, taraflardan yeni dönemde normalleşme yönünde açıklamalar geldi.

Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed Bin Selman İran ile normalleşmek istediklerini söylerken, İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Said Hatipzade ise Suudi Arabistan’dan gelen açıklamaları olumlu karşıladıklarını belirtti. Suudi Arabistan-İran arasında yaşanan bu yakınlaşma, yeni dönemde Yemen’de kalıcı bir çözüm bulunmasına yol açabilir.

İRAN İLE NÜKLEER ANLAŞMAYA DÖNÜLÜRSE NE OLUR?

ABD’li ve İranlı yetkililer tarafından son zamanlarda yapılan açıklamalara bakıldığında, iki ülke arasında nükleer anlaşmaya geri dönmenin çok yüksek bir ihtimal olduğu görülüyor. Viyana’da müzakereler devam ederken, AB’li yetkililer müzakerelerin sonuca varmasının çok yakın olduğunu söylüyor. Tüm taraflardan yapılan açıklamalar, iki ülkenin de nükleer anlaşmaya yeniden geri döneceğini gösteriyor.

İran ile ABD’nin nükleer anlaşmaya geri dönmesi halinde Orta Doğu’daki birçok dengenin değişmesi söz konusu. Özellikle Suriye ve Irak ile birlikte nükleer anlaşmanın Yemen’i de derinden etkileyeceğini söylemek mümkün. Nükleer anlaşmaya geri dönülmesi halinde, Trump zamanında savaşın eşiğinden dönen iki ülke arasındaki tansiyon bir müddet düşmüş olacak.

Nükleer anlaşmaya geri dönülmesi halinde, ABD, İran’a yönelik yaptırımları kaldıracak. İran ise uranyum zenginleştirme oranını azaltacak. ABD’nin ambargoları nedeniyle ekonomisinde derin kırılmalar yaşayan İran, Orta Doğu ülkelerindeki harcamalarını azaltmayı planlıyor. ABD ise İran ile yeniden masaya oturup yeni dönemde Orta Doğu’dan daha çok Rusya ve Çin üzerine yoğunlaşmak istiyor.

Suudi Arabistan-İran arasında yaşanan normalleşme süreci ve İran ile ABD'nin nükleer anlaşmaya geri dönmesi, yeni dönemde Yemen’deki krizin tamamen sonlanmasını ve sorunlara kalıcı bir çözüm bulunmasını sağlayabilir. Ancak taraflar arasında çözülmeyi bekleyen birçok sorun bulunuyor. Yemen’deki savaş sonlansa da; ülkede siyasi istikrar ve tam anlamıyla barışın sağlanmasının uzun yıllar alması bekleniyor.