Orban Macaristan'ı: Ne içindeyim AB'nin, ne de büsbütün dışında

Ukrayna politikasından, İsveç'in NATO üyeliğine, Soros ve göçmen akınına karşı muhalefetinden, LGBTİQ propagandası karşıtlığına Macar başbakan Orban Avrupalı mevkidaşlarından oldukça siyasi bir kariyere sahip. Orkun Elmacıgil'in kaleme aldığı analizin 2. kısmında Orban'ın dış politikada izlediği yol ve iç siyasetteki yükselişi inceleniyor.

Orkun Elmacıgil

orkunelmacigil@intell4.com




Soros ve Orban: Bir Macar Dansı



Alman besteci Johannes Brahms’ın en bilinen eserlerinden biri olan Hungarian Dance No.5 (Macar Dansı) rivayetlere göre Brahms’ın küçüklükten beri bakımını üstlendiği ve evlatlığı olarak görülebilecek bir Macar çingenesinin, ona kendi yöresinden müziklerinden bahsetmesi üzerine ortaya çıkar.  Gerçekten de eser, klasik bir Alman bestecinin elinden çıksa da doğu ezgilerinden de esintiler taşır.  Macaristan Başbakanı Viktor Orban’ın siyasi portresini çizmeye çalıştığım yazımın 2.ve son bölümünde bahsedeceklerime Macar Dansı başlığıyla başlamak, Batı’da Doğu yöntemlerini izlediğin varsayılan Orban için oldukça yerinde bir karar gibi duruyor.

Özellikle 2010 yılındaki ikinci başbakanlık döneminin başlamasının ardından Viktor Orban iç siyasette sağ, popülist söylemlere gitgide yakınlaştı. Budapeşte’deki entelektüel çevreleri halkı anlamamakla suçlayan, Macaristan’ın dış mihrakların etkisine açık ve dolayısıyla tehdit altında olduğunu öne süren bu davranış içerisinde Orban’ın en önemli düşmanını bulması zor olmadı: George Soros.

Bir önceki yazıda da belirttiğim gibi Macar asıllı Yahudi yatırımcı George Soros’un Açık Toplum Vakfı Macaristan’da Orta Avrupa Üniversitesi’ni kuran, aralarında Viktor Orban’ın da bulunduğu 15 bin öğrenciye yurt dışında okumaları için burs imkanı sağlayan, bunun yanında yardım faaliyetlerinde bulunan bir STK idi. Peki, siyasete girmemesine ve yıllardır Macaristan’da yaşamamasına rağmen George Soros nasıl oldu da Orban’ın bir numaralı düşmanlarından biri haline geldi ?

Esasında bu soruya iki farklı yorumla yanıt verilebilir. Birinci yorumda Orban’ın antisemitist, dış mihrakçı söylemi kullanan popülist bir sağ lider olduğundan bahsedilebilir. İkinci yorum ise George Soros’un pek çok ülkede açık toplum fikrini, liberal değerleri savunması; pek çok hükümete karşı eleştirel tavır takınan STK’ları desteklemesi; dolayısıyla ulus devletlerin yanında paralel bir planı ve ajandası olan bir spekülatör olduğu yorumu yapılabilir. Yahut bu yorumların her ikisi de bir potada eritilerek, kurulu bir oyunun olmadığı, bazı olguların diğer bazı olgularla çakıştığı, bu denk gelişlerin de ülkelerin ve liderlerin siyasetini belirlediğini söyleyebiliriz. Bu son metod Macaristan’da ve tüm dünya sathında son yıllarda yaşanan tartışmaları daha geniş bir görüş açısıyla görmemizi sağlayacaktır.

Viktor Orban, 2015 yılında AB kurumlarıyla üye ülkeler arasında yaşanan göçmen krizi esnasında George Soros hakkında söyledikleriyle, esasında kendisine karşı duyduğu politik nefreti tek cümlede özetlemişti: “ Soros ülkemizi zayıflatmak ve bir göç istilasına uğratmak istiyor.”  Orban bu sözleriyle, göçmen yanlısı grupları finanse eden, Akdeniz’de bir çok göçmen kurtarma gemisi bulunduran STK’ları destekleyen Soros’u yalnızca bunlarla itham etmiyor, milyarder yatırımcının ekonomik ve politik gücünü kullanarak ülkeler ve AB kurumları üstünde baskı uyguladığını söylüyordu.


İlk Saldıran Olmazsan, İlk Yumruğu Sen Yersin: Orban Popülizmi


Peki Orban, bursiyeri olduğu Soros’a karşı ilk taşı ne zaman attı ? Bunun için 2013 yılına, Macaristan’daki seçimlerden yaklaşık 4 ay öncesine gitmek gerekiyor. Yıllarca Netanyahu’nun da danışmanlığını yapan; ABD’de Cumhuriyetçilerin 60’lı yıllardan bu yana siyasi danışmanlığını yapmış Arthur Finkelstein’ın sadık öğrencisi George Eli Birnbaum’un Orban’ın seçim kampanyasına danışmanlık yapmaya başlaması ilk kırılma noktası. Macar başbakanının yakın arkadaşı Binyamin Netanyahu’nun tanıştırdığı Birnbaum ile Orban seçim kampanyasını açık toplum, liberalizm, doğrudan demokrasi, halktan kopuk elitlere karşı bir tonla oluşturdu. Macaristan siyasetinde aktif yer almayan lakin pek çok STK’yı destekleyen Soros da bu hususta en ideal düşmandı. Gerçekten de çevreci STK’lar, Açık Toplum Vakfı,  Orta Avrupa Üniversitesi, göçmen yanlısı dernekler Soros’un servetiyle finanse ediliyor, Soros görünür bir siyasi figür olmamasına rağmen Macar siyasetinde özgül ağırlığı olan bir aktör olarak rol oynuyordu. Bu esnada yabancı finansman suçlamasıyla pek çok kuruluşa polis baskını düzenlendi. Viktor Orban’ı Avrupa’da iyiden iyiye sivrilten 2015 göçmen krizi esnasında da Soros’un vakıfları Macaristan aleyhine çalışmak, ülkeyi zayıflatmak ve Macaristan’ın bir göç seli altında boğulmasını istemekle suçlandı. Tüm bu kampanyalar, Orban’ın ülkesini ekonomik istikrarda tutabilmesiyle birleşince kitlesel bir destek kazandı. Öyle ki, 2017’de bir yıl sonra gerçekleşecek seçimler öncesinde Macaristan’da tüm bilboardlarda Soros’un gülen yüzünün altında şu yazıyordu: Soros’un yüzünü güldürmeyin. Ulusal çapta büyük etki oluşturacak “ Stop Soros” kampanyası da bu ahval ve şerait altında gün yüzüne çıktı.  Aynı yılın nisan ayında Orban; ülkedeki yabancı diploma veren üniversitelerin finansmanını kısıtlayan bir yasayı, 3’te 2 çoğunluğuna sahip olduğu parlamentodan geçirdi. Soros’un Macaristan’daki en büyük entelektüel yatırımı Orta Avrupa Üniversitesi de böylelikle işlevsiz hale getirildi. Tüm bunlar yaşanırken, yine Arthur Finkelstein’ın seçim kampanyası stratejisinde sıkça kullandığı bir cümleyi hatırlamak, Orban’ın bu agresif popülizmini anlamamız için yardımcı olacak: “İlk saldıran olmazsan, ilk yumruğu sen yersin”.

Öte yandan sık sık anti-semitizmle suçlanan Orban’ın bu kampanya boyunca yanlarında olan ve ona politik strateji çizen Finkelstein ve Birnbaum ikilisinin de yahudi olduklarını ve dahi pek çok İsrail yanlısı dernek için çalışmalar yürüttüklerini de hatırlatmak da fayda var.


Ne İçindeyim Avrupa’nın Ne De Büsbütün Dışında

Viktor Orban’ın 14 yıldır süren siyasi iktidarında en çok altını çizdiği gelişmelerden biri de ülkesinin bağımsız politikaları oldu. Aralık 2023’te Macaristan Dış İlişkiler Enstitüsü’nün 50.yılında yaptığı konuşmada Orban “Macaristan’ın en büyük başarısı, büyük bir güç olmamasına ve sadece 10 milyonluk bir ülke olmasına rağmen bağımsız dış politika izleyebilmesidir.” ifadelerini kullanmıştı.  Avrupa Birliği içerisindeki liberal siyaset odakları tarafından sıklıkla radikallik ve aşırı sağcılıkla eleştirilen Orban, bu radikalliği sahiplenerek bu tutumunun bir izolasyon değil, ülkesi adına prestij getirdiğinin altını çiziyor. Uluslararası ilişkiler disiplini zaviyesinde bakılacak olursa da Orban, idealizm ve realizmin birbiri içerisine karıştığı bir noktadan, kargaşa ve çatışmalarla dolu bir ortamda AB’nin içerisinde yer alsa da birlik dışı bir bağımsız politika izlemesiyle ayrışıyor.

 
Mensubu olduğu Batı medeniyetinin tutkulu bir şekilde sahiplendiği pek çok siyasal yolun karşısında duran Orban, LGBTİQ hareketlerine karşıtlığıyla da biliniyor. “Dünyadaki hiçbir para bizi göçmenlere ve LGBTİQ propagandasına izin vermeye zorlayamaz” ifadeleriyle hem iç hem dış siyasette eski zamanlar muhafazakarlığının örneğini veriyor. 2017 yılından beri “hukukun üstünlüğünün ihlali” gerekçesiyle AB bütçesinden alacağı 20 milyar euroluk fonu alamayan Macaristan’da Orban bunu bir “şantaj” olarak yorumlarken; AB’nin içinde AB kurumlarına muhalif çizgisini sürdürmeye devam ediyor. Özellikle 2023’ün aralık ayından beri Ukrayna’ya gönderilecek 50 milyar avroluk yardıma son ana kadar muhalif kalan Macar başbakan, bütçeyi son anda onaylamasına rağmen 2027 yılına kadar bütçenin her yıl komisyon tarafından tekrar incelenip, onaylanması gerekliliği maddesini de ekletmeyi başardı. Bu noktada, Viktor Orban’ın 2024 Haziran’ında gerçekleşecek Avrupa Parlamentosu seçimlerinde sağ, AB politikalarına eleştirel bakan popülist siyasetin yükselişte olduğunu göz önüne alarak önümüzdeki dönemde farklı bir Avrupa siyasi ikliminin oluşacağına dair güvenin yattığı da bir gerçek.

61 yaşındaki Viktor Orban, anti-komünist bir öğrenci lideri olarak başladığı siyasi kariyerinde, AB içi siyasette dengeleri değiştirecek, otoriter ve güçlü bir figür haline geldi. Macaristan’ın menfaatlerini ön planda tuttuğu algısı halk içerisinde yıllar geçtikçe kuvvetlendi ve partisi FIDESZ her seçimde Macar parlamentosunda 3’te 2’lik salt çoğunluğu elde edebilecek siyasal kuvvete kavuştu. Ülke içindeki idare anlayışı otoriter olsa da, Orban dış politikasının içinde bulunduğu siyasi iklimin genel geçer ön kabullerine karşı bir şekilde konumlandırıyor. Öyle ki Avrupa Birliği’nin SSCB dönemindeki kızıl bürokrasinin katılığına eriştiği değerlendirmelerini de sıkça yapan Orban “Avrupa Birliği de SSCB’ye dönecekse onu neden kurduk?” sorusuyla AB’nin gerçekçilikten yoksun bürokrasisini eleştirmeye devam ediyor.