2010 yılından beri Macaristan'ı yöneten Orban'ın siyasi kariyerine bakış

1998 yılında henüz 35 yaşındayken başbakan seçilen, ülkeyi 2010 yılından beri kesintisiz olarak yöneten Macar lider Orban aslında kim, ona neden diktatör diyorlar, kendisi neden AB kurumlarına muhalefet ediyor ?

Orkun Elmacıgil

orkunelmacigil@intell4global.com


Macaristan’ın En Büyük Siyasi Kazananı


Macaristan Başbakanı Viktor Orban ülkesinin Almaya ve Fransa’ya kıyasla Avrupa siyasetindeki görece daha hafif olan özgül ağırlığının aksine Avrupa’nın en çok konuşulan liderlerinden biri. 2010’dan beri başbakanlık görevini yürüten liderin siyasi hayatı gençlik yıllarından beri zirveye oynamakla şekillendi. Kuşkusuz Orban’ın en büyük zaferi de ülkedeki merkez sağ, sosyal demokrat ve yeşil partilerin tümünün kendisine karşı tek bir aday çıkarmasına, bütün anketlerin Orban’ın seçimi kaybedeceğini öngörmesine rağmen 3 Nisan 2022’deki seçimde kendisi ve partisi FIDESZ’in şaşaalı bir galibiyet almasıydı. Macar Başbakan seçim gecesinde yaptığı açıklamada “zaferlerinin Brüksel’den bile görülecek kadar büyük” olduğunu söyledi ve 2015 yılından beri aralarındaki tansiyonun inmediği AB kurumlarına mesaj yolladı.

Avrupa Birliği içerisinde, birliğin siyaset üretme ve yürütme biçimlerine, felsefesi ve idari işleyişine dair en sert eleştiriler her daim Viktor Orban’dan geliyor. Ukrayna’ya yapılacak 50 milyar euroluk yardımın tartışıldığı AB bütçe toplantılarının oldukça stresli ve meşakkatli geçmesinin de en büyük müsebbibi Macar lider karar çoğunluğun lehine çıksa bile Avrupa siyaseti içerisinde kendi gündemini dayatabiliyor.

 Net zaferlerin, tartışmalı söylemlerin, Avrupa’nın ortasında “illeberal demokrasi”(kısmi demokrasi) kavramının hüküm sürmesinin başrolü Viktor Orban’ın çizdiği siyasi kariyer de dikkati, ilgiyi ve ciddiye alınmayı vaz ediyor.

 

Orban İktidarının Ayak Sesleri ve Gençlik Yılları


Orta Macaristan’da yer alan Fejer kentinde 1963 yılında dünyaya gelen Orban, orta sınıftan bir ailenin çocuğuydu. 15 yaşındayken komünist gençlik gruplarında liderlik yaptı. Budapeşte’de aldığı hukuk eğitimini süresince Sovyet karşıtı düşüncelerle tanıştı ve siyasi kariyerinin ilk basamaklarına adımlarını bu yıllarda attı. Tam bu noktada Orban’la birlikte iktidardaki FIDESZ (Macar Yurttaşlar Birliği) hareketinden kısaca bahsetmek gerek. 1988 yılında bir öğrenci kolektifi olarak kurulan hareket, Avrupacı, anti-Sovyet ve liberal çizgiyi izliyor; Macaristan Halk Cumhuriyeti’nin komünist yaşlılığına karşı, ayak sesleri duyulan liberal Macaristan’ın genç nüvesini temsil ediyordu. Öyle ki FIDESZ hareketine 1993 yılına kadar 35 yaşın üstünde üye alınmıyordu. FIDESZ ile birlikte yapılan ilk serbest seçimler olan 1990 seçimlerinde Orban da milletvekili seçildi. Kendisi bu esnada yıllar sonra en esaslı düşmanı olacak olan George Soros ve onun Açık Toplum Vakfı’nın bursuyla Oxford’da siyaset bilimi eğitimi aldı. SSCB’ye bağlı, kızıl bürokrasiyle örülmüş komünist Macaristan yıkılırken Orban yüzbinlerce kişiyi etkileyebilecek bir gençlik lideriydi.

1989’dan itibaren liberal bir figür ve anti-komünist bir persona çizen Orban’ın nevi şahsına münhasır siyaseti yıllar içinde kendi evrimini geçirdi ve Orban kimileri için bir “tutkular diktatörlüğü” kimileri için de Macar halkının ali menfaatlerini savunan yegane liderlik olarak adlandırılacak yola bu şartlar altında girdi.

FIDESZ’in 1998 yılındaki seçimlerde başarısıyla Orban 35 yaşında başbakan oldu. FIDESZ’in de Helmut Kohl’un liberal-karizmatik liderliğindeki Avrupa Parlamentosu’nun en büyük partisi Avrupa Halk Partisi’ne katılması bu yıllara rastladı. Berlin’deki duvarın yıkılması esnasında da Almanya’nın şansölyeliğini yapan Kohl, 2017’deki ölümüne kadar Orban’ın sıkça ziyaret ettiği ve büyük bir saygı duyduğu “siyasi babasıydı”.

Orban’ın Macaristan’ı


2003 yılındaki seçimlerde, 7 yıl sürecek muhalefet pozisyonuna düşen Orban, bu esnada Avrupa Parlamentosunda Hıristiyan Demokrat grubunun önde gelen isimlerinden biri olmayı sürdürdü. Daha o yıllarda Avrupalı kimliğinin tehdit altında olduğundan, olası göçmen sorunlarından bahsediyor ve AB’deki merkez sağın genç, doğu avrupalı sesi olmayı sürdürüyordu. 2010 yılı bildiğimiz anlamdaki Orban Macaristan’ının başlangıcıdır. AB üyesi ülkenin bir numaralı siyasi isminden uzun yıllar sürecek ve anti-Sovyet dönemindeki eleştirilerini hatırlatacak Avrupa eleştirileri bu yıllarda başlar. Özellikle Suriye İç Savaşı’nın patlak vermesiyle birlikte başlayan ve gün geçtikçe büyük bir toplumsal ve siyasi kriz haline gelen göç sorunu Orban’ın AB kurumlarına karşı sürdürdüğü muhalefetin çıkış noktasıydı. 2015’te AB Liderler Zirvesi’nde Avrupa Parlamentosu Başkanı Juncker’in, Orban’a “Bay Diktatör” olarak seslenmesine yol açacak kırılma da düzensiz göçmenlerin Avrupa ülkeleri arasında paylaştırılması önerisiyle ortaya çıkar. Avrupa’ya doğru gelen göç akınının bütün AB ülkeleri arasında eşit şekilde paylaştırılması şeklindeki öneriye karşı çıkan Orban Vişegrad ülkelerinin ( Macaristan, Polonya, Çek Cumhuriyeti, Slovakya ) sesi olur ve bu öneriyi reddeder. Liberal Avrupa siyasetine karşı yükseltilen ideolojik bir ses olarak da dikkat çeken bu çıkış, Akdeniz ülkelerindeki göçmen sorununun Doğu Avrupa için de bir soruna dönüştürülmesini kabul etmeyen bir konumda yer alır. Bu esnada Orban’a karşı ülke içi liberal ve Avrupacı muhalefet de daha görünür hale gelir. Kendisinin de içinde yetiştiği Budapeşte entelijansiyasıyla arası açılır ve Macaristan için “illiberal demokrasi” - yani kısmi demokrasi – tasvirleri yapılmaya başlanır.

Öyle ki Orban 2017 yılında zamanında kendisinin de bursiyeri olduğu Açık Toplum Vakfı’na ait olan ve medyada da Soros’un üniversitesi olarak bilinen Orta Avrupa Üniversitesi’ni kapatır. Kendisi de Budapeşte doğumlu bir Macar Yahudisi olan Soros’un liberal değerleri, Orban’ın Macaristan’ın geleceğinde görmek istemediği ve onun milli kültürüne aykırı olarak yorumladığı bir tehlikeden fazlası değildir.

Klasik AB Dış Politikası Yerine Orban Orijinalliği

Dış politikada Erdoğan, Putin ve Trump gibi isimlerle yakın temasları da AB’nin dış politika tercihlerine taban tabana zıt olan Orban; Avrupa içerisindeki en büyük muhalefetini de Ukrayna’da yaşanan savaşa ilişkin yürütüyor. 50 milyar avroluk Ukrayna yardımını onaylamak için Ukrayna’da bulunan Macar azınlığın haklarının iyileştirilmesi gerektiği şartını öne süren ve AB’nin Ukrayna’da Rusya’ya karşı aldığı pozisyonu sıkça eleştiren Macar Başbakan aralık ayından beri reddettiği bu yardımı şimdilik kabul etti. Ancak bütçenin her yıl gözden geçirilmesi şartını da AB’ye dayattı ve istediğini aldı.

Viktor Orban’ın AB ülkeleri liderlerine benzemeyen diplomatik tavırları ülkesinde teveccüh görürken, Macar lider en büyük kozunu Haziran 2024’te gerçekleşecek Avrupa Parlamentosu seçimlerinde oynayacak. Ukrayna’ya gidecek yardımın görüşülmesi için Brüksel’de bulunan Orban, çiftçilerin eylemlerine tanık olurken, o esnada basın mensuplarına da şu açıklamayı yaptı. “Avrupa’nın sokağın gerçek sesini, halkı dinleyen yeni liderlere ihtiyaç var, bunu Haziran ayında başaracağız.” Bu sözlerle seçim çalışmaları startını veren Orban ülke içinde de anti-liberal damarı her daim zinde tutmaya çalışıyor. Macaristan'da Avrupa Parlamentosu seçimleri için başlatılan kampanya çerçevesinde FIDESZ tarafından asılan billboardlarda AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, George Soros'un oğlu Alex Soros ile birlikte resmedilirken şu ifade yer alıyor: “Biz Onların Şarkısıyla Dans Etmeyiz..”. Leyen ve Soros’un Avrupacı melodisinin içerisinde “göçmen kabulü, ailenin yıkılması, LGBT hakları, yeşil siyaset” gibi ülkesinin geleceğini menfi olarak etkileyecek unsurlar bulunduğunun altını sıklıkla çizen Orban, Avrupa’da sağ popülizminin en etkili ismi olmayı sürdürüyor.