ABD'nin borç tavanı, küresel bir krize neden olabilir

Dünyanın en büyük ekonomisi konumunda olan ABD, borç sınırına ulaşmak üzere. Şimdiye kadar Amerikan ekonomisinde benzeri gerçekleşmemiş bu olay, Washington’un temerrüde düşmesine sebep olabilir. Biden yönetimi, büyük bir kriz anlamına gelebilecek temerrüde düşülmemesi için Kongre ile pazarlık hâlinde.

ABD borç tavanı, federal hükûmetin sosyal güvenlik yardımları, askerî maaşlar ve ulusal borcun faizi gibi mevcut yükümlülüklerini ödemek için alabileceği borç sınırına işaret eder.

Borç tavanı yeni harcamalar yapmaya izin vermez, sadece hükûmetin hâlihazırda onayladığı harcamalar için ödeme yapmasına izin verir.

ABD, 31.381 trilyon dolarlık mevcut borç limitine 19 Ocak 2023 tarihinde ulaştı. O tarihten bu yana Hazine Bakanlığı, ödemelerinde temerrüde düşmemek için olağanüstü tedbirler alıyor.

Ancak Kongre borç tavanını yükseltmez ya da askıya almazsa olağan dışı önlemlerin 1 Haziran 2023'te sona ermesi bekleniyor.

Borç tavanının yükseltilmemesi ya da askıya alınmaması, Washington’un alacaklılarına ve diğer yükümlülüklerine ödeme yapamayacağı için, bir mali kriz ve durgunlukla karşı karşıya kalabileceği anlamına geliyor.

Borç tavanı, sonuncusu Ağustos 2021'de olmak üzere, 1960’tan bu yana 78 kez yükseltildi veya askıya alındı.

Bununla birlikte, bazı milletvekilleri limitin yükseltilmesi veya askıya alınması karşılığında harcama kesintileri veya diğer politika değişiklikleri talep ettiğinden, borç tavanı aynı zamanda siyasal bir gerginlik alanı da oluşturuyor.

EŞİ BENZERİ GÖRÜLMEMİŞ BİR KRİZ

ABD'nin borç tavanı yükseltilmez ve hükûmet temerrüde düşerse bunun sonuçları ekonomi ve finansal sistem için korkunç olabilir. Temerrüt riski; yüksek faizler, borsanın çöküşü, resesyon, kitlesel iş kayıpları, doların değer kaybı yaşaması gibi ekonomik sorunları beraberinde getirecektir.

Yatırımcıların riskli ABD borçlarını ellerinde tutmak için daha yüksek tazminat talep etmeleri nedeniyle hükûmet, tüketiciler ve işletmeler için faiz oranlarını yükseltmeye gidecektir.

Faizlerin yükselmesi; ipotek, kredi kartı, otomobil kredisi ve diğer borçlanma türlerinde borçlanma maliyetini artırıcı bir etkiye neden olabilir.

Yatırımcıların ABD ekonomisine olan güvenlerini kaybetmeleri ve ellerindeki varlıkları satmaları nedeniyle borsa çöküş riskiyle karşı karşıya kalabilir.

Bu durum milyonlarca Amerikalının servetini ve tasarruflarını eritecek ve borsa finansmanına dayanan işletmelere zarar verecektir.

Kamu harcamalarının azalması ve yüksek faiz oranlarının ekonomik faaliyeti ve tüketici harcamalarını azaltması nedeniyle bir durgunluk oluşabilir. Bu da daha düşük üretim, gittikçe azalan ekonomik çıktı ve hükûmet için daha düşük vergi gelirine yol açacaktır.

İşletmeler daha düşük talep, daha yüksek maliyetler ve krediye erişimde zorluklarla karşılaştıkça kitlesel iş kayıpları yaşanacaktır. Bu durum işsizlik oranını yükseltecek ve birçok Amerikalı için yoksulluğa ve beraberinde gelen problemlerin oluşmasına neden olacaktır.

Yabancı yatırımcıların ABD dolarına olan inançlarını kaybetmeleri ve alternatif varlıklar aramaları nedeniyle doların değer kaybı yaşaması da ihtimaller arasında.

Doların düşmesi, ithalatı daha pahalı hale getirecek ve Amerikalıların yurtdışındaki satın alma gücünü azaltacaktır.

Ekonomik problemlere ek olarak Washington’un taahhütlerini yerine getirmemesi, uluslararası arenada itibarını ve güvenilirliğini zedeleyici bir etkiye sebep olacaktır.

ABD’de yaşanması muhtemel olan bu kriz yalnızca Amerika kıtasında da kalmayacaktır. Dünyadaki ekonomik çıktının dörtte birini tek başına oluşturan ABD’de yaşanacak bir ekonomik çöküş, dünyanın her yerinde afetsel etkilerle hissedilecektir.

HÜKÛMET NE YAPIYOR?

Joe Biden yönetimi, temerrüt krizinin önüne geçilmesi için Kongre ile sıkı temas hâlinde. Temsilciler Meclisi Başkanı Kevin McCarthy ile sürekli temas hâlinde olan Biden, 1 Haziran’dan önce Kongre ile bir anlaşmaya varılabileceğinden emin olduğunu söylemişti.

Ancak görüşmeler, Beyaz Saray ile Temsilciler Meclisi'nin çoğunluğunu elinde bulunduran Cumhuriyetçiler arasında bazı konulardaki 'ciddi farklılıklar' nedeniyle sekteye uğramış durumda.

Borç tavanı, anlaşmaya varılana kadar, Hazine Bakanlığı’nın olağan dışı yöntemleri aracılığıyla idare ediliyor. Bu yöntemler arasında belirli federal emeklilik fonlarına yapılan yatırımların askıya alınması, bir kamu hizmeti fonu tarafından tutulan Hazine menkul kıymetlerinin sönümlenmesi ve Federal Finansman Bankası ile borç senetlerinin takas edilmesi yer alıyor.

Bir anlaşmaya varılabilmesi için, hükûmet ile Kongre’deki Cumhuriyetçilerin aralarındaki sorunların giderilmesi gerekiyor.

Bu sorunlar; harcama kesintileri, bütçe uzlaşısı adı verilen bir işlem ve 14. Anayasa Değişikliği’nin kullanılması önerilerinde karşılaşılan anlaşmazlıklardır.

Harcama kesintileri, Cumhuriyetçilerin borç tavanını yükseltme yönünde oy kullanma karşılığında harcama kesintileri talep ettikleri bir harcama kontrol yöntemidir.

Demokratların sosyal programları veya sağlık hizmetlerini etkileyecek herhangi bir kesintiyi kabul etmeyi reddetmesi, anlaşmazlığın doğmasına sebep oldu.

Bütçe uzlaşısı adı verilen yöntem ise Senato’da çoğunluğu elinde tutan Demokratların öne sürdüğü bir metottur.

Bu tasarıya göre, Demokratlar, Senatodaki çoğunluklarından yararlanarak Cumhuriyetçileri baypas ederek borç tavanını yükseltebileceklerdi.

Ancak Cumhuriyetçiler, bu yöntemin, yetkinin kötüye kullanılması ve iki partililik ruhunun ihlali anlamına geleceğini savunuyor. Karşı tarafın varlığını tamamen ekarte edecek bu yöntemin antidemokratik karakteri, yöntemin uygulanmasının önünde bir engel teşkil ediyor.

14. Anayasa Değişikliği’nin kullanılması tavsiyesi de benzer bir nedenden dolayı tepki çekiyor. Öneri, Anayasa'nın 14. Değişikliği’ne başvurabileceğini ve Hazine'ye Kongre olmadan borç tavanının üzerinde borçlanma emri verilebileceğini ifade ediyor. Cumhuriyetçiler ise bu fikri anayasaya aykırı ve yasal açıdan şüpheli bularak reddediyor.