Suudi Arabistan ve ABD arasında "uranyum zenginleşmesi" krizi büyüyor

Suudi Arabistan, dünyanın en büyük uranyum rezervlerine sahip ülkelerden biri konumunda bulunuyor. Riyad hükümeti, gelecek dönemde uranyum rezervlerini zenginleştirip yapacağı nükleer çalışmalarda faydalanmak istiyor. Dünyanın en büyük nükleer çalışmalar yapan ülkelerinden biri olan ABD ise bu durumdan pek memnun gözükmüyor.

Baran Döner
barandoner@intell4.com

Son bir yıl içerisinde özellikle nükleer enerji alanında ABD ve Suudi Arabistan işbirliği için görüşmelerde bulunuyor. Riyad hükümetinin Washington'a "Aramco Nükleer" isminin verildiği sivil bir nükleer program yolunda ilerlemek amacıyla iki ülke arasında ortak bir proje yürütmeyi teklif ettiği biliniyor.

Riyad hükümeti, atom enerjisini verimli kullanma ve ihraç etme alanlarındaki ekonomik hedeflerine ulaşmayı ve ayrıca ABD ile uluslararası alanda nükleer silahların kullanımına yönelik endişelerini ele almayı planlıyor.

Suudi Arabistan, ABD’den kendilerine yönelik barışçıl nükleer enerji sanayisinin geliştirilmesi, güvenliğe yönelik önlemlerin artırılması ve yapılacak yeni silah anlaşmalarının uygulamaya geçirilmesi konularında ülkelerini desteklemesini istedi.

Riyad yönetimi, Suudi Arabistan Krallığı'nın kendi topraklarında bulunan uranyumu zenginleştirme şartını öne sürerek Amerikan firmalarına ve kuruluşlarına, Suudi Arabistan'daki nükleer enerji çalışmalarının geliştirilmesi ve düzenlenmesinde önemli bir yol çizecek olan Arap-Amerikan Nükleer Enerji Şirketi inşası ihtimalinden söz ediyor.

SUUDİ ARABİSTAN’IN NÜKLEER HEDEFLERİ

Suudi Arabistan dünyanın en büyük ikinci petrol rezervini elinde tutan ülke olmanın yanı sıra uzun zamandır nükleer enerji çalışmalarında bulunuyor.

Ülke, içerisinde elektrik ve tuz bulunmayan su üretmek ve tükenmekte olan hidrokarbon kaynaklarına bağımlılığı azaltmak amacıyla artan enerji ihtiyaçlarını karşılamada nükleer enerji kullanımının zorunlu olduğunu düşünüyor.

Riyad hükümeti, nükleer çalışmalarını ilerletmek, atomik teçhizat ve malzemelerin taşınmasını sağlamak ve Amerikan firmalarına oldukça gelişen Suudi pazarına girme fırsatı tanımak amacıyla Washington İle bir sözleşme imzalamayı planlıyordu.

Suudi Arabistan aynı zamanda nükleer çalışmalarının ve dünya rezervinin yaklaşık yüzde 7'sini oluşturan geniş uranyum rezervleri ile ekonomik hedeflerinin barışçıl olduğunu belirtiyor. Riyad hükümeti ayrıca nükleer enerji piyasasında öncü olmak ve ABD'ye ihracatçı olmak istiyor.

URANYUM STOKLARINI ZENGİNLEŞTİRME PLANLARI

Suudi Arabistan Enerji Bakanı Abdulaziz bin Selman, geçtiğimiz haftalarda Riyad'da düzenlenen bir konferansta, kendilerinin bütün nükleer yakıtların dönüşümünü gerçekleştirebilmesi için yerli uranyum stoklarını zenginleştirmeyi planladığını duyurmuştu.

Riyad yönetimi, 2014 yılında yapılan çalışmalar sonucunda belirlediği her biri yaklaşık 1.000 MW’lık 16 birim inşa etme hedefini bu yıl için azaltmış ve 1.400 MW’lık iki nükleer enerji santrali inşa etmeyi hedefliyordu.

5.000 $/kW’dan iki reaktörün maliyetinin her birinin 7 milyar dolar (7.2 milyar Euro) olacağı düşünülüyor. Tesislerin nereye inşa edileceğine ise henüz karar verilmedi.

Suudi Arabistan’ın herhangi bir ticari nükleer santrali bulunmuyor fakat 2040 yılından sonra yaklaşık 17 GW nükleer enerji inşa etme hedefi üzerine çalışmalar yapılıyor.

Riyad hükümeti, petrolden bağımsız duruma ulaşabilmek için rüzgar ve güneş gibi yenilenebilir enerjilerden ziyade nükleer enerjiyi de kapsayan hibrit bir enerji modeline doğru geçiş yapmayı planlıyor.

ABD TEMKİNLİ YAKLAŞIYOR

Riyad yönetiminin nükleer enerji çalışmalarına başlamasını endişeyle izleyen ABD, Krallığın nükleer projeleri Çin'in destekleriyle geliştirdiğini ve ülkenin kuzeybatı bölgesinde bulunan el-Ula kentinde uranyum çıkarmak için bir tesis inşasına başladığını açıkladı.

Suudi Arabistan Enerji Bakanlığı, ABD’nin bu iddialarını kesin bir şekilde reddederek bir açıklama yayınladı ve açıklamada, "Krallık, belirli bölgelerde uranyum keşfetmek için Çinlilerle anlaştı. Suudi nükleer programı, nükleer enerji ve onun barışçıl kullanımıyla ilgili tüm uluslararası çerçevelere ve yasalara tamamen uygundur" ifadeleri kullanıldı.

Geçtiğimiz yıl Riyad ile Washington arasındaki diyalogların kötüye gittiği dönemde öncelikle Veliaht Prens Muhammed bin Selman ve Suudi yetkililer, Washington ile Pekin arasındaki stratejik rekabeti göstererek, ABD’nin Suudi Arabistan'daki yatırım fırsatlarını kaçırdığını ve ABD'nin karşı koymaya çalıştığı ülkeleri için bu durumun bir mutluluk kaynağı olacağını açıklamıştı.

Çin'in yanı sıra Rusya’nın Orta Doğu ve Körfez bölgelerinde oynadığı rol, Riyad ile Washington arasındaki nükleer işbirliğini diyaloglarının daha da karmaşık duruma gelmesine sebep oluyor.

Bu durumun nedeni olarak Riyad hükümeti, ABD’nin nükleer enerji konusunda taleplerine karşılık vermemesi durumunda Pekin veya Moskova'nın yardımına başvurabileceğini düşünüyor ve Washington hükümeti de bunun farkında.

Ancak ABD’nin bu konu ile ilgili şöyle bir avantajı var. Rusya, Çin veya bölgede güçlü bir rolü olan başka bir ülke, Suudi Arabistan'a zenginleştirme ve işlenmiş maddeleri yeniden üretim için teknoloji sağlarsa ABD bu ticari ilişkilere Nükleer Madde Tedarikçileri Grubu (NSG) aracılığıyla karşı koyabiliyor.

NSG, ihracatı kontrol altında tutmak amacıyla ortaya çıkmış bir sistemdir. Üye ülkelere nükleer silahlanmayı önleme koşar ve denetim altında tutar.

Dünyanın artık tek kutuplu bir düzen olmaktan çıkıp özellikle Çin ve Rusya’nın da ABD’ye kafa tutabilecek konuma gelmesi, ABD’nin küresel piyasadaki tekelciliğini bitirecek gibi görünüyor.

ABD için en büyük sıkıntıların başında kuşkusuz Çin ve Rusya’nın Orta Doğu ve Körfez bölgelerinde oldukça güçlenmesi. Çin ve Rusya’nın bölge ülkeleriyle kurduğu ikili ilişkiler ve yaptığı ticari anlaşmalar, ABD’nin bölge üzerindeki hakimiyetini kırıyor ve ticari ilişkilerine oldukça zarar veriyor.

İlerleyen dönemde ABD’nin bölge ülkeleri ile temasları sıklaştırması ve rotayı tekrardan kendisine çevirmeyi planladığı öngörülüyor.