Prof. Dr. Ali Arslan: "Resmi unvan Yayladağı'nın hakkıdır"
Milli Mücadele'de güney cephesinin önemli bölgelerinden birisi olan ve Fransızlara karşı direnişi ile Hatay'ın işgal edilmesini uzun süre engellemeyi başaran Yayladağı'nın tarihi uzmanlar tarafından bir kez daha masaya yatırıldı. Prof. Dr. Ali Arslan öncülüğünde düzenlenen Yayladağı Konferansı'nda güney cephesinde yer alan Antep, Maraş ve Urfa ile birlikte Yayladağ'a da kahramanlık unvanı verilmesi gerektiğine dikkat çekildi.
Mondros Mütarekesi’nin hemen ardından önce İngilizler sonra da Fransızlar tarafından işgal edilen Hatay (İskenderun Sancağı), yaklaşık 20 yıl Fransızların kontrolünde kaldı.
Mustafa Kemal Atatürk’ün 1 Kasım 1936 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yaptığı açılış konuşmasında “Bu sırada, milletimizi gece gündüz meşgul eden başlıca büyük bir mesele, hakiki sahibi öz Türk olan, İskenderun — Antakya ve çevresinin mukadderatıdır. Bunun üzerinde ciddiyet ve kesinlikle durmaya mecburuz. Daima kendisi ile dostluğa çok ehemmiyet verdiğimiz Fransa ile aramızda, tek ve büyük mesele budur. Bu işin hakikatini bilenler ve hakkı sevenler, alâkamızın şiddetini ve samimiyetini iyi anlarlar ve tabii görürler” ifadelerini kullanmıştı.
Batı Avrupa’da Hitler tehlikesinin ortaya çıkması üzerine Fransa, Antakya - İskenderun’u da Suriye’ye dahil ederek Almanya’ya karşı hazırlıklara başlamıştı. Türkiye, Antakya-İskenderun’un Suriye’ye verilmesinin 1921 tarihli Ankara Antlaşması’na aykırı olduğunu belirterek hareket geçmişti. Nihayet 27 Ocak 1937’de İsviçre’nin Cenevre kentinde toplanan Milletler Cemiyeti, Hatay’ın Suriye’den ayrı olduğunu kabul etti ve seçim ile nüfus çoğunluğunun tespit edilmesine karar verdi.
13 Ağustos’ta yapılan seçimlerin ardından 2 Eylül 1938’de Hatay Cumhuriyeti kurulmuştu. Türkiye ile Fransa arasında 23 Haziran 1939’da imzalanan “Türkiye ile Suriye Arasında Toprak Sorunlarının Kesinlikle Çözümüne İlişkin Antlaşma” ile Fransa, Hatay Devleti’nin Yayladağı ile beraber Türkiye’ye topraklarına katılmasını kabul etmişti. Bundan sonra Hatay Cumhuriyeti de 29 Haziran 1939’da Türkiye’ye katılma kararı almıştı.
“Milli Mücadele’nin En Güney Cephesi” olan Hatay, bugünlerde farklı bir heyecan yaşıyor. Yayladağı’nın Milli Mücadele döneminde gösterdiği direniş ile Antep, Urfa ve Maraş’ın yanında yer almaya hazırlanıyor.
Prof. Dr. Ali Arslan öncülüğünde, Yayladağı Belediyesi’nin katkıları ve Valiliğin desteği de ile Hatay/Yayladağı’nda düzenlenen Yayladağı Tarih ve Kültür Sempozyumu, özellikle bölgedeki direnişe ve Güney Cephesi’ne odaklandı.
Yayladağı Konferansı oturum başkanlığını Prof. Dr. Ömer Erdem üstlenirken Prof. Dr. Mehmet Emin Üner, Osmanlı Devleti döneminde Yayladağı’nın idari yapısına ilişkin bilgi aktarırken Prof. Dr. Muhammed Erat 1919 İngiliz-Fransız Antlaşması ve Yayladağı’na etkisini aktardı.
Dr. Süleyman Hatipoğlu, Antakya ve Yayladağı’nda Kuva-yı Milliye’nin Teşkilatlanması, Muttalip Erdem: Antep Savunma Komutanı Özdemir Bey’in En Güney Cephesi Komutanlığına Atanması ve Yayladağı’na Gelişi, Kenan Çabuk: Fransızların Cebel-i Akra’yı İşgali ve Ermenilerin Ordu/Yayladağı Nahiyesini Yakması, Doç. Dr. Fatih Öztürk, Fransız Denetiminde Yayladağı’nın Ermeniler Tarafından Yakılmasının Devletlerarası Hukuka Göre Bedeli Nedir?, Prof. Dr. Ömer Erdem Fransızların Sancak İdaresi ve Yayladağı’nın Statüsü, Kadir Oktay: Yayladağı Kuva-yı Milliyecileri, Abidin Kartal, : Yayladağı’nın Coğrafî, Beşerî Ve İktisadî Önemi, Burak F. Çabuk: Edebiyatta Yayladağı’nda Milli Mücadele konularını anlattı.
Prof. Dr. Ali Arslan, Türkiye sınırları içinde Milli Mücadele’nin son kongresinin 9 Şubat 1921’de toplanın Yayladağı Kongresi olduğunu anlattı: Kırpüçük köyünde toplanan Yayladağı Kongresi’nde “Müstakil Ordu ve Cebel-i Akra Kaymakamlığı” kurulmuştu.
Yayladağı Kongresi ile bu bölge kendi idari yapısını kurmuş ve uygulamışta. Antep’in Fransızların eline geçmesinden sonra da Antep Savunma Komutanı Özdemir Bey, Yayladağı’na gelmiş ve "Milli Mücadele’nin En Güney Cephesi" buradan yönetmişti.
Yayladağı’nda halkın direnişinin Milli Mücadele dönemi tarihinde yeterince yer almadığına vurgu yapan Prof. Dr. Ali Arslan, görgü şahitlerinin kayıtların oluşturulması için 1994 yılandan itibaren bölgeye gerçekleştirdiği ziyaretlerin önemini işaret etti. Çünkü Yayladağı işgal edilmediği için resmi kayıtlar mevcut değildi.
Fransızların Yayladağı işgal ettiğine dair rapor dışında resmi bir kayıt olmadığına dikkat çeken Prof. Dr. Arslan, özellikle bölgedeki hatıratlara daha fazla önem verilmesi gerektiğini söyledi.
Fransızların Antakya’yı ele korumak için, “Biz Antakya’yı korumak istiyorsak Yayladağı’nı ele geçirmemiz gerekir” sözlerini kullandığını hatırlatan Prof. Dr. Ali Arslan, “Burası doğal bir kale. Bunu çok iyi bildikleri için buraya son derece önem atfedilmiş. Burayı kazanan bölgeyi kazanıyor” ifadelerini kullandı.
Bugün Güney Cephesi’nde Maraş, Urfa ve Antep’in öne çıktığına dikkat çeken Prof. Dr. Arslan, Mustafa Kemal Atatürk’ün Hatay’ı Mîsâkı Millî’ya dahil gördüğünün altını çizerek, “Antakya tarihinin yazılmasında Yayladağı’n önemini yeniden anlatacağız” dedi.
Ali Arslan bu süreci şöyle özetledi: Birinci Dünya Savaşı sonunda, 1918 yılında, Kudüs, Şam, Haleb, Antakya, Antep’i işgal eden İngilizler Yayladağı’nı işgal edememişlerdi. İngilizlerin 1 Kasım 1919’dan itibaren Hatay dâhil olmak üzere bu bölgeleri Fransızlara devr etmelerine rağmen Yayladağı’na Fransızlar da girememişlerdi. Bunun sebebi o zaman Ordu denilen Yayladağı’nda faaliyet gösteren Kuva-yı Milliye ve onun kurduğu idarî yapılardı.
Fransızlara Yayladağı savunmasındaki ilk etkili ismin Celal Ağa idi. Celal Ağa’nın şehit edilmesinin ardından Kuva-yı Milliye bir çok parçaya bölünmüştü. Bu durum BMM Hükümeti ile temas sayesinde yeni bir şekle kavuşacaktı. Böylece 1920 yazından itibaren Antakya ve civarındaki Kuva-yı Milliye BMM’ne bağla Maraş’daki 2. Kolordu’ya bağlı olarak yürütülmeye başlanmıştı. Yüzbaşı Bedri Bey’in 2. Kolordu komutanı Selahattin Adil tarafından Antakya ve Havalisi Kuva-yı Milliye Kumandanlığına atanması ile Milli Mücadele’nin Mücadele’nin en güney cephesi kurulmaya başlanmıştı. Bedri Bey döneminde Nuri Aydın’nın çalışması ile 9 Şubat 1921’de Kırpıçük’de toplanan Milli Mücadele’nin son kongresi ile Müstakil Ordu ve Cebel-i Akra Kazası ile Milli Mücadele’nin en güney cebhesinin sağlam bir zemini oluşmuştu.
Bu kazanın Ordu ve Şeyh Köyü’nden oluşan iki nahiyesi vardı. Böylece Kuva-yı Milliye’nin En Güney Cephesi’nin merkezi kurulmuştu. Kabaca Antakya-Lazkiye-Cisr-i Şuğur üçgenindeki oluşturulan bu yeni cebhenin komutanlığına da, BMM Hükümeti tarafından, Şubat 1921’e kadar Antep savunma komutanlığı yapan Özdemir Bey tayin edilmişti. Mayıs 1921’de Cebel-i Akra’ya gelen Özdemir Bey, görevini 22 Temmuz 1921 tarihine kadar devam etmişti. Birinci Dünya Savaşı sonunda, İtilaf Devletlerinin yaklaşık 3 yıl işgal edemedikleri Yayladağı’nı Fransızlar ancak 22 Temmuz 1921 tarihinde işgal edebilmişlerdi.
Prof. Dr. Ali Arslan; “Fransızlara başeğmeyerek üç yıla yakan direnen ve bu direnişe kızan Fransızların teşvik ile Ermeniler tarafından yakalın eski adı Ordu olan Yayladağı’nı takdir ve tebrik etmek için, TBMM’nin Maraş, Antep ve Urfa verilen, ‘kahramanlık’, 'gazi', 'şanlı' benzeri bir unvanı resmen vermesi Yayladağı’nın hakkıdır. Mesela ‘başeğmez’, ‘hür’, ‘müstakil’, ‘yiğit’ gibi bir unvan verilebilir” dedi.