Uzay Ajansları ve Türkiye’deki geleceği
Türkiye, 23 numaralı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ilk Uzay Ajansı’nı kurmuş oldu. Aşağı yukarı 20 yıllık bir sürecin tamamlanmasının yanı sıra çok daha uzun ve zorlu bir sürecin başlangıcını temsil eden kararname, gelecek için oldukça mühim bir değer taşıyor. Öte yandan TUA’nın kurulmasıyla beraber havacılık ve uzay sanayii sektörleri de uzun süredir bekledikleri adımın atılmasından oldukça memnun kalacaklar.
TUA, Resmi Gazete’de yayınlanan kararname ile özel bütçeli, idari ve mali özerkliğe sahip bir kurum olarak hayata geçirildi. Kurumun en önde gelen misyonları ise yerli bir Uzay Programı'nın hazırlanması ve takibi, havacılık ve uzay alanındaki uzun ölçekli stratejilerin belirlenmesi, uluslararası kuruluşlar nezdinde temsil ve koordinasyon ile uzaya yönelik araştırma geliştirme (ArGe) projelerinin hazırlanması ve desteklenmesi olarak belirlendi.
Dünya’da bilim ve teknolojide başı çeken ülkelerin birbiri ardına gelen Mars başta olmak üzere gök cisimlerine araştırma robotları ve uzay araçlarının gönderilmesi gibi teknolojik gelişmeler dünya gündemini daha yoğun şekilde meşgul etmeye başladı. Hatta günümüzde uzayın, hem gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler hem de ticari kuruluşlar için yeni bir rekabet sahası olduğunu iddia etmek mümkün hale geldi. Haliyle TUA’nın bu ortam koşullarında önemi ve sorumluluğu daha da artıyor.
Uzay; askeri, ticari ve bilimsel amaçlarla nasıl kullanılıyor?
Uzay teknolojilerindeki ilk gelişmeler, büyük oranda ikinci dünya savaşı sonrasında başlayan ABD VE SSCB arasındaki Soğuk Savaş döneminde gerçekleşmişti. SSCB’nin Sputnik 1 adlı uyduyu 1957 yılında dünyanın yörüngesine fırlatmasıyla başlayan ve “uzay yarışı” olarak adlandırılan süreç boyunca her iki ülke de uzay teknolojilerine yönelik büyük yatırımlar yaptılar ve bir sürü projeye imza attılar. Çok kısa bir zaman içerisinde, uzaya insanlı bir uçuş gerçekleştirildi, farklı görevler görebilen uydular üretildi, Ay’a ayak basıldı, dış uzaya ve diğer gezegenlere bilimsel araştırma maksatlı olarak sondalar ve robotlar gönderildi.
Aslı askeri bir rekabet olan bu bilimsel ve teknolojik yarış, savunma alanında büyük gelişmelere de ön ayak olmuştur. Bu dünyanın iki süper gücü, uzaya yönelik iddialı projelerle hasmına bir kabiliyet gösterisi yapmış; nükleer harp başlıklarını hedefe yönlendirme ve kendisine gelebilecek saldırıları önleme kapasitesini geliştirmiştir. Öte yandan uzaya yönelik projelerde geliştirilen teknolojiler süratle diğer askeri platform ve sistemlere uygulanmıştır. Bu döngünün bir sonucu olarak bugün gündelik hayatın vazgeçilmez parçası haline gelmiş pek çok araç ve teknoloji ortaya çıkmıştır. Başta iletişim, yer gözlem, istihbarat ve erken ihbar, seyrüsefer ve bilimsel araştırma alanlarında olmak üzere uzay ortamından günümüzde farklı amaçlar için faydalanıyoruz.
Hangi alanlarda uzayı kullanıyoruz?
Günümüzde hem sivil haberleşme, hem de askeri alan için iletişim uyduları hayati bir önem arz ediyor. İletişim uyduları, bulundukları yörüngeden dolayı dünyadaki çok uzak noktalar arasında ses, görüntü ve veri aktarımını mümkün kılmaktadır. Bu tip uyduların büyük kısmını basitçe dünya yörüngesindeki röle istasyonları olarak da tanımlayabiliriz. Dünya üzerinde yayın yapan bir istasyonun sinyalini alıp güçlendirerek yine dünyaya doğru aktarırlar.
Dünya’dan yaklaşık 36 bin km uzaktaki iletişim uyduları, “yer eşzamanlı” olarak adlandırılan bir yörünge kuşağında konuşlandırılıyorlar. 2018 Aralık ayı itibariyle bu yörüngede, büyük kısmı iletişim maksatlı olmak üzere 450’ye yakın aktif uydu bulunmaktadır. Bu yüzden söz konusu yörüngede görev yapacak iletişim uydularının yörünge konumları ile kullanacakları iletişim sistemlerinin frekans tahsislerinin koordinasyonu büyük önem taşımaktadır. Uluslararası Telekomünikasyon Birliği bu koordinasyonu sağlamaktadır. Türkiye’de ise bu işi Türksat isimli iletişim uydusu yerine getirmektedir.
Üretilen son uydular, benzer iletişim amaçlarında olduğu gibi, yer aldıkları konum itibariyle dünya üzerindeki çok büyük alanları da kapsayabildikleri için yer gözlem görevlerinde de yoğun olarak kullanılmaktadır. Bu bağlamda, hassas elektrooptik kameralar ya da çeşitli algılayıcı sistemlerle donatılan uydulardan özellikle meteorolojik olayların takip ve ölçümünde, madencilik, okyanus ve deniz bilimleri, şehir planlama gibi çeşitli kamusal, ticari ve bilimsel uygulamalarda yararlanılmaktadır.
İstihbarat uyduları ve Türkiye’deki gelişimi
İstihbarat uyduları yer gözlem uydularının bir türevi olarak değerlendiriliyor ve üzerlerindeki kameralarla, askeri ve stratejik istihbarat görevlerinde uzun zamandır kullanılmaktadırlar. Bu tip uydular bir zamanlar sadece Soğuk Savaş dönemindeki ABD ve SSCB gibi süper güçler tarafından kullanılıyordu. Günümüzde ise teknolojideki gelişmelerin bir sonucu olarak pek çok ülke tarafından kullanılıyorlar.
İstihbarat uyduları da görüntü istihbaratı olarak geliştirilmelerinin yanısıra sensör teknolojilerindeki gelişmelerin sonucu olarak elektronik istihbarat, radar istihbaratı ve erken ihbar maksatlı olarak da geliştirilmeye başlamıştır. Bu uyduların kullanılma amaçları da, diğer ülkelerin elektronik sistemlerinin çalışmasının takibi ve bunlar hakkında bilgi toplanması, uzun menzilli balistik füzelerin fırlatılmalarının erken tespiti ve bu füzelerin muhtemel hedeflerinin belirlenmesi, düşman stratejik üs ve tesislerinin ve buralardaki faaliyetlerin izlenmesi olarak listelenebilir.
Türk Hava Kuvvetleri’nin envanterinde de Göktürk 2 ve Göktürk 1 isimlerinde iki adet istihbarat uydusu bulunmaktadır. TUSAŞ ve TÜBİTAK Uzay iş ortaklığı çalışmalarıyla yerli ve milli çabalarla geliştirilerek üretilen Göktürk 2 2012; İtalyan-Fransız ortaklığında üretilen Göktürk 1 ise 2016 yılında göreve başlamıştır. İki uydu da elektrooptik görüntü istihbaratı sistemleri ile geliştirilmiştir. Öte yandan ASELSAN, bu uydulara ek olarak Göktürk 3 isimli bir uydu daha geliştiriyor.
GPS ise iletişimden sonra günlük hayatımızda en fazla kullandığımız uzay teknolojisidir. ABD Savunma Sanayi çalışmaları sonrası ortaya çıkarılan GPS, 1970’li yıllarda uzun menzilli balistik füzelerin hedeflerinin tespiti için bir ihtiyaç haline gelmiştir. Daha sonra bu küresel konumlama sistemi kısa süre içinde önce askeri, 1980’lerden itibaren de sivil alanda hayatımızın vazgeçilmez bir parçası haline geldi.
Uzay, özel sektörün de dikkatini çekiyor
Elon Musk’a ait olan SpaceX isimli özel şirketin Falcon isimli yeniden kullanılabilir roketlerle yörüngeye uydu yerleştirmesi ve bir otomobilin uzaya fırlatılması ve son olarak Virgin Galactic firmasının uzay turizmine yönelik geliştirdiği uzay aracının test etmesi gibi gelişmelerle, sivil ticari firmaların uzay alanındaki artan faaliyetleri dikkat çekmeye devam ediyor.
Özel teşebbüslerin bu alanda varlığı ve uzaya erişim, yörüngeye uydu yerleştirme gibi, oldukça pahalı operasyonlarda, teknolojideki gelişmelerin de yardımıyla yeni çözümler üretmesi, uzay sahasındaki çalışmaların az miktardaki ülkelerin tekelinden çıkması sonucunu doğurmuştur. Böylelikle, hızla artan sayıda ülke, kurum ve kuruluş, çeşitli maksatlar geliştirdikleri uyduları yörüngeye, rekabetçi bir pazar ortamında görece düşük maliyetlerle yerleştirme imkânına erişmişlerdir. Yakın gelecekte daha da fazla sayıda ticari firmanın uydu fırlatma hizmeti sunmaya başlaması beklenmektedir.
Uzay Ajansı neden önemli?
Uzay Ajansı sahibi diğer ülkelerin uzay üzerinde yaptığı çalışmalar ve planlarına baktığımız zaman, ülkemizin de yerel bir uzay ajansına sahip olmasının önemini idrak edebilmek daha mümkün hale geliyor. Öncelikle dünyadaki diğer örneklere baktığımızda uzay ajanslarının en mühim misyonunun yerli ve milli bir uzay stratejisi ve bu bağlamda uzaya yönelik bir bilim ve teknoloji politikası oluşturmak olduğunu görüyoruz. Havacılık-uzay, doğası gereği çok farklı bilimleri birleştiren, son teknolojinin derinlemesine kullanıldığı sektörlerdendir. Bu yüzden de yerli bir uzay sanayiinin kurulması, korunması ve geliştirilmesinde, tüm ortakların fikir belirttiği, objektif ve ileri görüşlü bir stratejinin yanısıra bu strateji doğrultusunda planlanmış bilim ve teknoloji politikasının varlığı şarttır. Bu durum göz önünde bulundurulmazsa, uzay alanında elde edilen tecrübe ve teknolojik kazanımların korunması ile yenilerinin geliştirilme ihtimali ortadan kalkacaktır.
Uzaydaki tüm askeri, ticari ya da diğer alanlarda hizmet veren unsurların hareketlerinin devamlı şekilde sağlanması, ulusal bir güvenlik meselesi haline gelmiştir. Bu yüzden bu unsurlara karşı yönelebilecek her türlü doğal ya da yapay sorunların öngörülmesi, değerlendirilmesi ve acil durum eylem planlarının hazırlanması, riskin yönetilmesi ve sonunda ortadan kaldırılması için uzay ajansı, olmazsa olmaz bir değere sahiptir.
Netice itibariyle, yerli ve milli bir uzay ajansının en önemli işlevi ve sorumluluğu, bu alanda kalifiye eleman yetiştirilmesi ve buna yönelik akademik bir yol haritasının oluşturulmasıdır. Ülkenin insan sermayesinin en başında gelen bu uzmanların korunması, sayılarının artması ve uzay çalışmalarındaki tecrübeli insan kaynaklarının gelişmesi ülkenin refah seviyesini de etkileyecektir.
Sonuç olarak Türkiye Uzay Ajansının kurulması, sayılan bu nedenlerden dolayı Türkiye’nin uzay alanındaki iddialarını somutlaştırma yönünde büyük bir adım teşkil etmektedir. Belirlenen gayelere ulaşılması da, ajansın aktif bir çalışma disiplinini yakalaması ve objetif, gerçekçi, uzun vadeli ve sürdürülebilir bir planın takip edilmesi ile başarılabilir.