Yaptırım kararının ardından Türkiye Doğu Akdeniz'deki haklarından vazgeçecek mi?
Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki sondaj faaliyetlerini durdurmasını isteyen Avrupa Birliği (AB), kasım ayında yayınladığı ilk yaptırım kararının kapsamını genişletti. TPAO yetkililerine yaptırım uygulamaya hazırlanan AB'ye Türkiye'nin yanıtı ne oldu? Türkiye yaptırımın ardından Doğu Akdeniz'deki haklarından vazgeçecek mi? Türkiye'nin Doğu Akdeniz'de bir sonraki adımı ne olacak?
Akdeniz, 2000’li yılların başından bu yana zengin doğalgaz yataklarının bilimsel dergi ve makalelerde yer almasının ardından hareketli bir coğrafyaya dönüştü.
Son dönemde giderek artan gerginlik de bu doğalgaz kaynaklarının Akdeniz’de özellikle de Doğu Akdeniz’de yapılması planlanan sondaj faaliyetlerinin ardından baş gösterdi.
Akdeniz’e açılan Güney/Kuzey Kıbrıs, Filistin, Lübnan, Suriye, Mısır, Yunanistan, İsrail ve Türkiye’nin hak sahipleri olarak yer almak istediği bu sondaj faaliyetlerine, bölgede hiçbir etkisi bulunmayan İtalya, ABD, Rusya, Fransa ve hatta Avrupa Birliği’nin müdahil olması krizi derinleştirdi.
Yunanistan, Güney Kıbrıs ve İsrail arasında imzalanan ortak anlaşma Türkiye’nin Libya ile mutabakatı sonrasında sekteye uğrarken, bu anlaşmaya en fazla tepki gösterenlerin başında da Avrupa Birliği vardı.
AB, Türkiye’nin Akdeniz’de doğalgaz arama faaliyetlerini durdurması yönünde çağrılarını sık sık yinelerken, bir yandan da Güney Kıbrıs’ın Avrupa Birliği üyeliğini onaylamakla kalmayıp tüm Kıbrıs adasını AB toprağı olarak kabul ettiğini ilan etti.
Bu kararın ardında elbette Güney Kıbrıs’ın Avrupa Birliği içerisinde oynayacağı rol, AB’nin Rusya’ya olan doğalgaz bağımlılığını azaltmak olacaktı. Nitekim, hemen akabinde Akdeniz’de Rusya’nın gövde gösterisi, AB’nin tehditleri, İsrail’in arka planda yürüttüğü siyaset Türkiye’ye ait olan Fatih ve Yavuz sondaj gemilerinin Doğu Akdeniz’deki faaliyetlerini engellemeye yeterli olmadı.
1982 yılında imzalanan Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi nezdinde Akdeniz’de arama faaliyetleri yürüten Türkiye’ye karşın, bölgede faaliyet yürüten ABD, İngiltere, Fransa ve İtalya’nın desteklediği Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin tek taraflı ilan ettiği ‘münhasır ekonomik bölge’ ve buna bağlı yürüttüğü siyasi-ekonomik dengeler bulunuyor.
AB, bölgede etkinliğini artırmak için yeni yol ve yöntemler ararken, Avrupa Birliği Dışişleri Bakanları’nın 15 Temmuz 2019’da aldıkları Türkiye’ye yaptırım kararı önemli ve kritik bir adımdı.
AB’NİN TÜRKİYE’YE YAPTIRIM KARARI NELERİ KAPSIYOR?
Avrupa Birliği’nin Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de sondaj faaliyetlerini durdurmak için yaptırım kararı, ilk olarak Türkiye’nin AB’den 2020’de alması öngörülen katılım öncesi mali yardımlarında kesintiyi içeriyordu.
Yaptırım ayrıca, ortaklık konseyi gibi ekonomi ve ticari ilişkilere ilişkin kurumsal ve yine üst düzey siyasi diyalogun askıya alınmasını öngörüyordu.
Kararda Havacılık Anlaşması müzakereleri askıya alınırken, Avrupa Yatırım Bankası’nın Türkiye’ye vereceği kredi desteğinin de gözden geçirilmesini kapsıyordu.
Avrupa Birliği, bu yaptırım kararının ardından bir de dipnot düşmüş ve kararların devamının gelebileceğini vurgulamıştı.
AVRUPA BİRLİĞİ’NDEN YENİ YAPTIRIM KARARI
Avrupa Birliği, bugün açıkladığı yeni kararda, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki sondaj faaliyetlerine ilişkin yaptırımları genişletti.
Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı’nın iki yöneticisine yaptırım uygulanmasını öngören yeni kararda, sondaj faaliyetleri de ‘yasa dışı’ olarak nitelendiriliyor.
Bu yaptırım kararı ile TPAO’nun iki yetkilisinin AB’de bulunan olası taşınmaz mallarının dondurulması ve AB’ye girişlerinin yasaklanması öngörülüyor.
DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI’NDAN TEPKİ: HÜKÜM ve DEĞERİ YOKTUR
AB’nin yaptırım kararının ardından bu karara tepki gösteren Dışişleri Bakanlığı TPAO’nun iki yöneticisi hakkında alınan kararı tarafgir olarak nitelerken, yapılan açıklamada şöyle denildi; “Avrupa Birliği'nin (AB) 27 Şubat'ta ülkemiz aleyhine iki TPAO yetkilimizin isimlerini içeren yaptırım listesini onaylaması, birlik dayanışması kisvesi altında tarafgir ve hukuk tanımaz tutumunun yeni bir örneğidir. AB'nin 11 Kasım 2019 tarihli kararı uyarınca açıklanan bu yaptırımın bizim için hiçbir hüküm ve değeri yoktur.”
YAPTIRIM TÜRKİYE’NİN DOĞU AKDENİZ POLİTİKASINI ETKİLER Mİ?
Avrupa Birliği’nin Türkiye’ye sondaj faaliyetlerinden dolayı takındığı saldırgan tutum, Türkiye’nin Avrupa Birliği ilişkilerinde de önemli bir sekteye neden oldu. AB’nin tarafsız bir tutum sergileyemediği bu alan, ekonomik çıkarların çatışmasına dönüştürüldü ve Avrupa kendi enerji bağımlılığını gidermek için Akdeniz’e açılan bütün ülkelerin haklarını neredeyse ‘yok’ saydı.
Avrupa Birliği’nin Türkiye’ye Akdeniz’de ‘azınlık’ hakları kapsamındaki tutumuna Türkiye’den ilk yanıt sondaj faaliyetlerini durdurmamak oldu. Hemen akabinde de Libya ile imzalanan mutabakat, Türkiye’nin ‘saha’da olduğunun en açık göstergesiydi.
Uluslararası hukuktan doğan hakları çerçevesinde Akdeniz’deki varlığını ve arama çalışmalarını sürdüren Türkiye, AB üyelik süreci ve Kıbrıs’ta çözümü sürdürülebilir bir dış politika eksenine oturtmak için Doğu Akdeniz’den bugüne kadar feragat eden Türkiye, faaliyet gösteren diğer devletlerle birlikte AB’nin bu tutumu karşısında bundan sonra geri adım atmayacak ve ‘azınlık’ haklarına razı olmayacaktır.
Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada yaptırım kararının çerçevesinin genişletilmesine karşın Türkiye’nin bu kararı ‘hüküm ve değeri yoktur’ sözleri ile değerlendirilmesi de, haklarını uluslararası kamuoyuna açık bir biçimde ifade eden Türkiye’nin ulusal çıkarları çerçevesinde sondaj faaliyetlerine devam edeceğinin göstergesidir.