Fransa'da arşivler açıldı: "Ruanda soykırımı araştırılacak"

Fransa, eski Cumhurbaşkanı François Mitterrand’ın Ruanda ile ilgili arşivlerini kamu erişimine açma kararı aldı. Peki, Ruanda’da neler yaşanmıştı? Fransa’nın Ruanda’daki soykırımda rolü ne?

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, eski Cumhurbaşkanı Mitterand’ın 1990-1994 yılları arasındaki Ruanda ile ilgili arşivlerini kamu erişimine açma kararı aldı. Elysee Sarayından yapılan açıklamada, bu erişimin eski Başbakan Edouard Balladur’un arşivlerini de kapsayacak şekilde genişletildiği kaydedildi.

Fransa’nın Ruanda soykırımındaki rolü ile ilgili araştırma yapmak için kurulan komisyonun raporunda yer alan tüm belgelerin gizlilik derecesi düşürülerek erişime açıldığı belirtildi.

RUANDA SOYKIRIMI

Ruanda, ülkede neredeyse hiç Alman yaşamamasına rağmen 1890 Brüksel Konferansı’nda Almanya kontrolüne verildi. Almanya bu ülkeye bir tane yönetici bile göndermezken, ülkenin hiçbir sorunu ile ilgilenmedi. I. Dünya Savaşı’nın ardından Ruanda yönetimine hakim olan Belçika, ülke sorunları ve yönetimi ile daha çok ilgilendi. Ruandalılar sadece doğal yaşam ihtiyaçlarını karşılamak için hayatlarını sürdürürken, Belçika tarafından kahve tarlalarında çalışma zorunluluğu ve çalışmayanlar için kırbaçla cezalandırma gibi yeni uygulamalar başlatıldı.

O dönem içerisinde ülkede yaşayanların yüzde 90’ı Hutu, yüzde 9’u Tutsi ve yüzde 1’i ise Pigme olarak hayatlarını sürdürüyorlardı. Tutsi ve Hutuların arasında çok büyük farklılıklar bulunmuyordu. Belçika, Tutsileri Hutulara karşı destekleme ve kışkırtma politikası izleyerek ülkedeki hakimiyetini kontrol altında tutmak istedi. Irka dayalı bir ayrımcılık ve politika izleyen Belçika, herkese ırkını belli eden kimlikler dağıttı. Tutsi ve Hutular arasında mevcut bulunan ortak dil, kültür ve gelenekler Belçikalılar tarafından yok sayıldı. Belçika, ırksal ayrımcılığı normal hayatın tüm alanlarında uygulamaya başladı. İşe alımları, hastane kabullerini ve diğer bütün kararları ırksal ayrılıklara göre aldı.

Belçikalıların bu ayrımcılık politikası, Tutsilerin Hutulara göre daha olumlu hayat şartlarına kavuşmalarına sebep oldu. İnsanların hangi ırktan olduğunu anlamak için akıl dışı unsurlar devreye girdi. Örnek olarak, ince yapılı, uzun boylu ve güzel görünümlü olduğu iddia edilen insanlar Tutsi olarak adlandırıldı. Aynı zamanda zengin ve 10 inekten daha fazlasına sahip olanlar Tutsi sayıldı.

Irksal ayrımcılık ülkede her geçen gün arttı. Ruanda’da; üniversiteler, eğitim ve sosyal imkanlar Hutulara karşı kapandı. Belçikalıların Tutsileri Hutulardan üstün tutma politikası 1950’li yıllara kadar devam etti. Daha sonra ise bazı siyasi gerekçeler ile Hutuların üzerindeki baskı azaldı. Ruanda ve Barundi’yi 1962 yılına kadar yöneten Belçika, ırksal ayrımcılığı ve adaletsiz uygulamaları ile birçok ülke tarafından suçlandı.

II. Dünya Savaşı’nın sonlanmasının ardından Ruanda, Birleşmiş Milletler kontrolüne verildi. Seçimle iktidara gelen PARMEHUTU Hareketi (Hutu Özgürlük Partisi), ırkçı ve ayrımcı bir politika izleyerek Tutsiler üzerinde büyük baskı uyguladı. Tutsilere yapılan baskı ve bazı faaliyetler sonucu o dönem 100 bine yakın Tutsi öldürüldü. Ruanda’da yaşayan 160 bin kadar Tutsi ise ülkelerini terk ederek Tanzanya ve Uganda gibi ülkelere sığındı. Bu dönem içerisinde Tutsileri öldüren Hutular devlet tarafından koruma altına alındı.

Hutu Juvenal Habyarimana 1973 yılında bir darbe yaparak iktidarı ele geçirdi. Ancak ülkede Hutu milliyetçiliği ve Tutsiler üzerindeki baskı ve şiddet devam etti.

Komşu ülkelere göç eden ve burada çalışmaya başlayan Tutsiler, eğitimli ve kalifiye kişiler olmaları nedeniyle önemli kadrolarda yer aldı. Sayıları 500 bini bulan göçmen Tutsiler, Ruanda’ya geri dönüş planları düzenlemeye başladı. Ruanda Yurtseverler Birliği (RYB) kurularak Ruanda yönetimine karşı bir baskı oluşturulmaya çalışıldı fakat başarılı olunamadı.

Daha sonra Tutsiler Uganda’daki kamplarından ayrılarak, Ruanda’da 1990-1992 arasında iki yıl hükümete karşı silahlı mücadele verdi. Ülkede yaşanan iç savaş ağustos ayında imzalanan geçici ateşkes ile durduruldu. Bu süre içerisinde Hutular, sorunu tamamıyla çözmek için harekete geçmeye başladı.

Ülkenin her yerindeki Tutsiler ve ılımlı Hutular fişlenmeye başlandı. Ekonomik olarak silah alımına gücü yetmeyen Hutular, Çin’den yüzbinlerce satır satın aldı. Satırı olmayanlara ise sivri uçlu sopalar verildi. Hutuların faaliyetlerinin bilincinde olan Hutu hükümeti ise önlem almak yerine olayları izlemek ile yetindi.

Tarihin gördüğü en ağır katliamlardan olan Ruanda katliamı, 6 Nisan 1994’te başladı. Radyodan yapılan anonslarda, bir Hutu olan devlet başkanının uçağının düşürüldüğü duyuruldu. Ülkede kaos ortamının hakim olması ile birlikte Hutular harekete geçti. Interahamwe adı verilen yerel yarı-askeri Hutu örgütleri, ellerindeki listeler sayesinde Tutsi ve Ilımlı Hutuları öldürmeye başladı.

Büyük ve acımasız katliamlar gerçekleştiren Hutular; ellerine geçen balta, bıçak, satır ve taş gibi aletler ile acımasız bir şekilde Tutsileri öldürdü. BM Barış Gücü askerlerinin ülkeden çekilmesi ile Hutuların katliamı daha şiddetli bir hal aldı. Hutular, cesetlerin saklanabileceği tüm yerleri cesetler ile doldurdu. Fransa ve ABD gibi soykırım karşıtı olduğunu iddia eden ülkeler, yaşanan katliamları seyretmekle yetindiler.

Ruanda’da yaşanan katliam olaylarını duyan RYB yetkilileri, ülkenin doğusundan girerek katliamcılara karşı savaştı ve başkente kadar ülkede kontrolü eline aldı. Katliamın başlangıcından itibaren olayları izlemek ile yetinen Fransa, ani bir karar alarak Hutu hükümetine askeri destek vermeye başladı. Fransa askerleri, Kigali’nin batısından Kongo’ya kadar olan bölgenin kontrolünü sağlayarak, RYB askerlerinin bölgeye girmesini önledi. Ayrıca Fransa, yaşanan katliamlara müdahale etmeyerek seyirci kalmaya devam etti. Fransa müdahalesinden önce yaklaşık 600 bin insan öldürülmüşken, Fransa’nın kontrolü altındaki bölgelerde 200 bin kişi daha öldürüldü.

Üç aylık dönem içerisinde ülkede 800 bine yakın insan öldürüldü. Yaklaşık 2 milyon Hutu, Tutsilerin ve RYB askerlerinin intikam almasından korktuğu için farklı ülkelere sığınmak zorunda kaldı. Yaşanan olaylar, tüm devlet kurumlarının çökmesine sebep oldu.