Müslümanlar düşman ilan ediliyor

Son dönemlerde Avrupa’da özellikle de Fransa’da tekrardan hortlayan İslamafobi devlet eliyle sistematik hale getiriliyor. İslamafobiden ziyade Müslümanlara terörize edilirken, Fransız yönetiminin politik yaklaşımı toplumsal ayrışmayı körüklüyor. Devlet politikası ve yetkililerin yaklaşımı Fransa halkının Müslümanları düşman olarak görmesine sebebiyet veriyor. Nitekim son dönemlerde Müslümanlara yönelik saldırılarda artış yaşanıyor.

Avrupa’da artan İslamafobinin merkezi haline gelen Fransa’da toplumsal bölünme yaşanıyor. Devlet politikasına dönüştürülen dini değerlere saldırı Fransa’daki Müslüman halkın ayrışmasına neden oluyor. Montpellier ve Toulouse’da Charlie Hebdo’nun Hazreti Muhammed’e yönelik hakaret içeren karikatürlerinin resmi binalara yansıtılmasıyla, Fransa ülkedeki Müslümanlarla uzlaşmayı değil, onlara yalnızca kendi kimliklerini reddederlerse vatandaşı gibi muamele edeceğini sembolik olarak bir kez daha ilan etti. Müslümanlara yönelik saldırı halinde olan Fransız hükümeti hukuk devleti, temel haklar ve özgürlükler, masumiyet karinesi gibi kavramları, söz konusu Müslümanlar olunca kolayca göz ardı etmeye başladı.  

Fransa’da artan Müslüman düşmanlığının nedenlerinin araştırılması, Müslümanlara karşı şiddet eylemlerinde bulunanların araştırılması, hak ve hürriyetlerinin iade edilmesi gerekirken, son dönemde yaşananlar çözüm bulmayı zorlaştırıyor. Lise öğretmeni Samuel Paty’nin Charlie Hebdo’nun tekrar yayımlayacağını ilan ettiği Hazreti Muhammed’e yönelik hakaret içeren karikatürlerini derste göstermesinin ardından öldürülmesi, zaten istim üstünde gezen ve oluşan her krizi ve çatışmayı daha da alevlendirip çözümsüzlüğe sokmak isteyen Fransız siyasetine aradığı fırsatı verdi.

Lise öğretmenin öldürülmesi Macron yönetimine “Fransa İslamı” projesinde alacağı kararlar için toplumsal alanda meşru bir zemin oluşturdu. Görünmez bir düşmana karşı yürütülen bu yeni savaş, esasında görünür olan, kamusal alandaki tüm Müslümanların hedef haline geldiği, devlet tarafından düşmanlaştırıldığı bir korku hali. Müslümanlar artık sosyal politikaların, vatandaşlık hizmetlerinin, inanç özgürlüğünün öznesi değil, devletin güvenlikçi ve paranoyak İslam düşmanı politikalarının nesnesi olmuş durumdalar.

FRANSIZ HALKI MÜSLÜMANLARA KARŞI KORKUTULUYOR

Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un ve devletin diğer üst kademesinin, Fransa içinde Fransız toplum yapısına karşı bölgeler olduğuna, cemaatçiliğin cumhuriyeti böldüğüne dair söylemi, böylece sembolik bir vakayla topluma da ilk elden kanıtlanırken, hükümet kanadından hukuk devletini askıya alan yeni önlemlerin yolda olduğu açıklandı.

Fransa İçişleri Bakanı Gerald Darmanin’in sosyal medya hesabından paylaştığı mesajlarda, öğretmen cinayetiyle ilgili olmayan pek çok kurum ve kişiye operasyonlar yapılacağını ve bunun bir “mesaj” olacağını belirtti. Darmanin’in de açıklamalarıyla Fransa resmi elden hukuk kurallarını ihlal edeceğini göstermiş oldu. Bu durum Fransa’da din özgürlüğünün kısıtlandığını, halkın belli kesimin sadece dinlerinden, yaşayış tarzlarından ötürü düşman ilan edildiğini gösteriyor. Öte yandan düşmanlaştırışı politikalar güden Macron yönetimi, söz konusu politikalarıyla Müslüman olmayan halkı Müslümanlara karşı histerikli hale getirerek, politikalarını meşrulaştırıyor.

Bu yeni düşmanlaştırıcı siyaset tavrının ilk kurbanı, Fransa’da her yıl İslamofobi raporu yayımlayan, ayrımcılığa ve İslamofobik şiddete maruz kalan kişilerle dayanışma ve hukuki tavsiye ağı kuran Fransa İslamofobi’yle Mücadele Kolektifi (CCIF) oldu. Daha önce de devlet tarafından hazırlanan raporlarda ayrılıkçı bir hareket olarak gösterilen bu yapı, tamamen kanunlar içinde kalarak mağdurların sesi olmayı amaçlıyordu. Siyasi bir misyonu ve vizyonu dahi bulunmayan bu hak arama kolektifinin kapatılması, esasında Fransız devletinin planladıklarının nereye varabileceğini gösteriyor.

PARİS MÜZLÜMANLARI HEDEF GÖSTERİYOR

Devlet eliyle oluşturulan bu kin ve nefret atmosferinde, 18 Ekim’de başörtülü iki kadının, Eiffel kulesi civarında “pis Araplar!” çığlıklarıyla bıçaklı saldırıya uğraması, bir gün öncesinde iki Türk kadının trafik kontrolü esnasında başına gelen polis şiddeti, Bordeaux ve Beziers’deki camilere yapılan saldırılar medyada neredeyse yer bile bulamıyor.

Fransa kamuoyunda Müslümanların temel hak ve özgürlüklerinin savunulması için herhangi bir yayın kuruluşu bulunmazken, hükümetin aşırıcılık nefret politikalarını eleştirenler de marjinalleştiriliyor. Nitekim Fransa’da laiklik ilkesini koruyan resmi bir komite olan Observatoire de Laicite’nin (Laiklik Gözlemevi) başkanı Nicolas Cadene, son gelişmeleri yorumlarken, laikliği korumaktan çok Müslümanların damgalandığı bir noktaya gidildiğini söyledikten sonra toplumsal bir linçe uğradı ve görevden alınması çağrıları yapıldı.

Kötülüğün giderek normalleştiği, sıradanlaştığı bu yeni durumda, Müslümanların Fransız toplumundaki yeri ve maruz kaldığı tutum, 1930’larda Yahudilerin Avrupa’da yaşamaya başladığı antisemitist pratikleri aratmıyor. İslam düşmanlığının “fikir ve ifade hürriyeti” kılığına girdiği bu durumda, Müslümanlar öznelliğini kaybediyor ve varoluşlarıyla bir suçlu haline geliyor. Fransız devletinin göçmen politikasının sosyoekonomik arızalarının tartışılmasının üstü örtülürken, Müslümanlar kendilerini topluma ve devlete sürekli kanıtlaması gereken “öteki”ler haline getiriliyor.