Brezilya, Endonezya, Hindistan ve Rusya gibi ekonomiler yeni bir realiteyle karşı karşıya
Covid-19 salgını şimdiye kadar hep gelişmiş ülkeler açısından ele alında. Peki gelişmekte olan ülkelerin durumu ne olacak? Zira salgının en yıkıcı etkileri gelişmekte olan ülkelerde hissedilecek. Afrika'daki vakalar Nisan ayında bir haftada neredeyse yarı yarıya artarken, Hindistan'ın rakamları artmaya devam ediyor. Dünyanın en kötü salgınlarından bazıları Brezilya ve Ekvador gibi ülkelerde yaşanıyor. Bu da gösteriyor ki, salgının merkez üssü yavaşça Asya'ya ya da Latin Amerika'ya doğru kayıyor.
Halk sağlığını tehdit eden salgın öte yandan yıkıcı bir ekonomik tehdit taşıyor. Bu süreçte ABD Merkez Bankası'nın tek cesur hareketi, mart ayında ki 83 milyar dolarlık sermaye kaçışının ardından gelişmekte olan piyasalar için bir dizi finansal krizi emmek oldu. Ama salgın şimdi daha derin bir değişimi tehdit ediyor, gelişmekte olan piyasaların kalkınma yolunda hızlı adımlar atabilmesi fikrine son vererek, bu süreçte finansal yatırımcıların gözdesi haline gelmiştir.
Hindistan’ın koronavirüse dair verileri güvenilir değil. Şu ana kadar binden fazla ölümün açıklandığı ülkenin verileri 63 binden fazla ölüm açıklayan ABD ile karşılaştırıldığında düşük bir miktar olduğu görülüyor. Fakat Hindistan’ın yoğun nüfusu bu durumun güvensizliğe yorulmasına neden oluyor. Güney Doğu Asya ülkelerin virüsten en az oranda etkilenen ülkelerin başında geliyor. Fakat her ne kadar virüsten kaçmayı başarmış olsalar da küresel ekonomik serpintiden ağır darbe alacaklar. Öte yandan Dünya Gıda Programı (WFP) geçtiğimiz günlerde, çoğu Afrika'da olmak üzere 30'dan fazla yoksul ülkenin kıtlığın eşiğinde olduğu konusunda uyarıda bulundu, Uluslararası Kurtarma Komitesi ise çatışmalardan etkilenen ve kırılgan ülkelerde 1 milyar kadar enfeksiyon öngördüğünü bildirdi.
Tıpkı uzun vadeli salgın yönetim süreci gibi ekonomik bunalım da rahatsız edici olacaktır. Daha zengin ülkeler, kitlesel testler ve temas takibi yoluyla daha fazla enfeksiyon dalgasından kaçınırken, ekonomik aktiviteyi nasıl yeniden başlatacaklarına dair bir kafa karışıklığı yaşıyorlar. Danimarka ve Singapur gibi ülkeler için bile bu karmaşık ve zor bir görev olacaktır. Sınırlı devlet kapasitesi ve kopuk sağlık sistemleri ile ülkeler neredeyse imkansızlıkla karşı karşıya kalacaktır. Bu nedenle daha fazla salgın olasılığı var ve bu ilerleyen dönemlerde daha fazla karantina-açılmalar döngüsüne işaret ediyor.
BAŞA ÇIKILMASI GEREKEN İKİ ACİL SORUN
Bir halk sağlığı felaketi bir şekilde önlenebilecek olsa bile, gelişmekte olan ülkeler artık iki acil sorunla daha başa çıkmalılar: kısa vadeli durgunluk tehdidi ve mali panik, daha sonra uzun vadeli sorun ve daha sonra da daha zayıf bir ekonomik performans sorunu.
Son Uluslararası Para Fonu (IMF) tahminleri, gelişmekte olan piyasaların bu yıl yüzde 1 küçüleceğini gösteriyor. Bu, daha zengin ülkelerde öngörülen yüzde 6'lık düşüşten çok daha iyi görünüyor. Ama neredeyse kesinlikle de yavaşlama gerçek ölçüde gizler. Çünkü gelişmekte olan piyasa grubu, dev ekonomisi nispeten hızlı bir şekilde toparlanmaya hazırlanan Çin'i de kapsıyor. Küresel talep çökerken emtia ihracatçıları zarar görüyor. Turizme güvenenler de çok acı çekiyor. Havaleler düşüyor. Latin Amerika'daki ekonomiler özellikle kırılgan görünüyor. Brezilya, Rusya ve Güney Afrika gibi tüm BRICS süper starları yüzde 5’ten fazla küçülme ile karşı karşıya. Ayrıca salgınlar yayılırsa, IMF gibi organların 2021 için daha umut verici tahminlerine zarar verme olasılığı daha yüksektir.
ABD, İngiltere gibi ülkeler herhangi bir kriz anında gelir garantisi sağlayabilecek, piyasaları istikrara kavuşturacak ve küçük işletmelere hibe sağlayabilecek potansiyele sahip. Bunun dışında Tayland gibi pek çok ülke de savunma ve diğer alanlardan kesintiye giderek kaynak oluşturmaya çalışıyor veya IMF gibi kurumlardan kredi talep ediyor. Fakat Hindistan ve Endonezya gibi ülkeler için aynı durum söz konusu değil. Zira ülke harcamaları üst seviyelerde olduğu için merkez bankaları destek paketi açıklayabilecek potansiyele sahip değil. Ayrıca gelişmekte olan veya gelişmiş olan ülkeler IMF’e başvuramadığı için kredi alınması da mümkün değil.
KÜRESEL PİYASALARIN YÜKSELMESİNİN NEDENİ
En endişe verici olanı, gelişmiş ekonomilerde piyasa yüzdürme mevcut dönemi çökerse ne olur. Küresel piyasalar son haftalarda, kısmen yatırım stratejisti Mohamed El-Erian'ın salgının şiddetini tanımlamak için "büyük bilişsel başarısızlık" olarak adlandırdığı ve fed'in yeni teşviklerin ardından dolar pompalamayı sürdüreceğine dair körü körüne inançla güçlendirilen bu durum nedeniyle yükseldi.
Bu nedenle gelişmekte olan piyasalar kendilerini Fed Başkanı Jerome Powell'ın en büyüğüne ve para akışını sürdürme ye olan istekliliğine bağımlı buluyor. Bu en iyi Brezilya, Meksika ve Güney Kore gibi ülkeler için ABD takaslarına garantili erişim anlamına gelen yeni takas hatları aracılığıyla görülmüştür. Fakat Powell’ın ne kadar süre piyasa dolar enjekte edeceği bilinmiyor. Ama rezervleri tükendiğini gösterirse, gelişmekte olan ülke piyasalarından dönüşler çok sert, hızlı ve yıkıcı olur.
Öte yandan gelişmekte olan ve gelişmemiş ülke ekonomileri için bir diğer en önemli sorun ise kamu borçları. Dolar cinsinden olan bu borçlar ekonomik krizle birlikte katlanarak arttı. Geçen yıl gelişmekte olan en büyük 30 ülkenin 73 trilyon dolar borcu vardı. 10 yılın için 1,5 kat artan bu borç yığını hali hazırda artarak devam ediyor. Ayrıca dolar kurunun yükselmesi borcu olan ülkeleri darbelere karşı savunmasız hale getiriyor.
Bazı ülkeler darbeye diğerlerinden daha iyi dayanacak. Asya'daki gelişmekte olan piyasalar, 1997 Asya krizindeki deneyimlerinden ders alarak trilyonlarca dolar değerinde rezerve stoklamıştı. Vietnam gibi bazıları, koronavirüs krizini şimdiye kadar nispeten iyi atlattılar. Yine de yaklaşan küresel şokun ciddiyeti ortaya çıkarken, gelişmekte olan piyasalarda bir tür finansal kriz endişe verici bir şekilde devam ediyor.
KÜRESEL KURUMLARIN EYLEMLERİ
Küresel kurumlar ekonomik olarak zor duruma düşen ekonomiler için bazı eylemlerde bulundular ama bu krizi önlemek için yeterli değil. IMF, en yoksul 20’den fazla üye ülkesine borç yardımı sağladı. Büyük ekonomilerden oluşan G-20 grubu Nisan ayı ortasında borç ödemelerini yıl sonuna kadar askıya alacağını duyurdu. Dünya Bankası gibi diğer organlar da yardım teklifinde bulundu.
Küresel kurumları attıkları adımlar önemli ama krizin aşılması için yeterli değil. Zira bu tür girişimler Birleşmiş Milletler’in (BM) gelişmekte olan ekonomilerin başa çıkmasına yardımcı olmak için gerekli olduğunu söylediği 2,5 trilyon dolara yakın değil. Dolayısıyla borçların ertelenmesinde ziyade iptal, kredi verilmesindense hibeler yapılması gerekiyor.