"Kapitalizm'e Büyük Reset" ne anlama geliyor?
Dünya Ekonomik Forumu'nda ilk kez duyurulmasının ardından adım adım uygulanan 'Büyük Reset', Ukrayna'nın işgalinin ardından Putin'in enerji kartını oynaması ile hızlandı. Peki, "Kapitalizm'e Büyük Reset" nasıl gerçekleşecek?
Dünya Ekonomik Forumu (World Economic Forum – WEF) Kurucusu ve Başkanı Klaus Schwab’ın 2020 yılında Davos’ta dillendirdiği “Büyük Reset” en fazla tartışılan konuların başında geliyor. Koronavirüs (Covid-19) pandemisinin ardından yaşanan ekonomik krizin etkisi dünya genelinde sürerken, Schwab’ın “Kapitalizme ‘Büyük Reset” atmanın zamanı geldi” sözleri sık sık gündeme gelmeye de devam ediyor.
Sömürgeci güçlerin ekonomik modeli olarak ortaya çıkan Kapitalizm; özel mülkiyet, ücretli emek, sermaye birikimi, gönüllü takas, fiyat sistemi ve rekabetçi bir pazar anlayışı ile şekillendiği 15’inci yüzyılın sonlarından bu yana siyaseti de şekillendirmeye sürdürüyor.
Feodalizmin son demlerinde bozulan düzenin tarımla yeniden inşa edilmesi ile ortaya çıkan Kapitalizm; modern dünyanın doğumunu da hızlandırdı.
Sömürge ülkeleri Kara Veba’nın ardından bozulan gıda dengesini savaşarak elde etmeye çalışırken erken dönem Portekiz sömürgesi Madeira, yalnızca modern dünyaya şeker sunmakla kalmadı aynı zamanda geniş ormanlarıyla da uzak sömürgelere ulaşmak için okyanusa dayanıklı gemilerin inşasına zaman hazırladı.
1419 yılında resmen uygulamaya konulan ‘Yeni Dünya Düzeni’; doğa, para, emek, bakım, enerji ve yaşamı da tüm disiplinlerde yeniden şekillendirdi.
Yıkıcılığının yanı sıra belli açılardan üretken sistematiği ile geniş bir alana yayılan Kapitalizm; krizlerini geçici olarak çözerek kapitalizmle yaşam ağı arasındaki ilişkileri yöneten bir dizi strateji içerisinde bugünkü krizlerin eşiğine kadar sürüklendi.
Paranın satın alabildiği her değerin kültür ve güç ile harmanlanarak sermayeye dönüşebilmesi modern dünyanın bir devletler yığını değil de; sermaye, iktidar ve doğanın vücuda getirdiği bir sistem olarak sunulmasına da elbette katkı sağladı.
Raj Patel ve Jason W. Moore, “Yedi Şey Üzerinden Dünya Tarihi” kitabında bu durumu şu sözlerle özetliyor; “Marx’ın “Kapital’inin” temelinde basit, güçlü bir model vardır; üretim ve değiş tokuş sırasında kapitalistler işgücünü, makineleri ve hammaddeyi bir araya getirir. Elde edilen emtia daha sonra para karşılığında satılır. Her şey yolunda giderse yeniden işgücüne, makineye ve hammaddeye yatırılması gereken bir kar elde edilir. Ne emtia ne de para sermayedir. Para sürekli genişleyen bir emtia üretimi döngüsüne gömüldüğünde sermayeye dönüşür.”
Sömürgecilik tam da bu noktadan dünyayı avucunun içerisine almışken doğuda Rusya ve Çin bugünlerde sistemin aksamasına neden olan iki güç olarak tarh sahnesinde yerini aldı.
Ucuz gıda ve enerji Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin ardından tehlikeye girerken, Kapitalizmin kalesi olan küresel güçler yeni ‘savaş’ alanları yaratarak düzeni sürdürülebilir kılmanın yollarını arıyor.
Geçmişten bu yana sürdürülen sömürge faaliyetlerinin doğal sonucu olarak karşımıza çıkan İklim Değişikliği de Schwab’ın ‘Büyük Reset’ine zemin hazırlar gibi gösterilmesine rağmen ülkelerin yalnızca sanayiyi ayakta tutmak için yürüttükleri politikadan henüz halkların yararına bir sonuç çıkacakmış gibi de görünmüyor.
Son zamanlarda en çok tartışılan konulardan birisi de küresel iklim değişikliğinin de temellerinden görülen fosil yakıt kullanımının azaltılması gündemde iken Rusya’dan gelen karar, Avrupa ülkelerini de yeni kaynaklar bulmaya itti.
Karbon salınımına destek olduğu gerekçesi ile çiftlik hayvanları itlaf edilirken arka plandaki gerçek oldukça farklı.
Raj Patel ve Jason W. Moore’un , “Yedi Şey Üzerinden Dünya Tarihi”nde verdiği bilgiye göre, “Tükettiğimiz gıdaların her bir kalorisi için ortalama beş kalorilik fosil yakıt girdisi gerekir ve sığır eti gibi en yüksek nitelikteki ürünlerde, bu ortalama 80 kaloriye yükselir. Enerji sektörü aynı zamanda, tatlı suyun en büyük endüstriyel kullanıcısıdır ki bu ABD’deki tatlı suyun yüzde 40’ına karşılık gelir”
Bugün, dünya üzerindeki sanayi faaliyetlerine yeterli enerji sağalamak amacıyla kullanılan yakıtlar aynı zamanda ‘ucuz’ gıda üretiminin de temelini oluşturuyor. Kentte yaşayan ve Kapitalizm’in çarklarının dönmesini sağlayan bireylerin beslenmesini ve ülkelerdeki ‘asgari’ ücretin düşürülmesini sağlayan bu sistemin de ana girdisi ‘enerji’ olarak karşımıza çıkıyor.
1450’den sonraki yıllarda ilk büyük sanayileşme adımı olan şekerin hayatımıza girmesinin ardından atılan her bir adım, bugünün toplum-sistem ilişkisini de gözler önüne seriyor.
Özellikle yakıt krizi görülen ülkelerin coğrafyaları düşünüldüğünde egemen güçlerin elindeki imkanların yalnızca Kapitalizm’i beslediği açıkça ayır edilebiliyor.
Örneğin; 1980’ler ve 90’lar süresince pazara yeni bir varil petrol getirmenin maliyeti yıllık yüzde 1’in biraz altında artarken, 1999’la 2013 arasında bu maliyetler her yıl yaklaşık yüzde 11 tırmanması ve 1991’le 2007 arasında 10 kat ve bu tarih itibarıyla da üçte iki oranında artmasının ardından 2030’a kadar küresel ısınma, 100 milyon insanı öldürme yolunda ilerlerken ucuz petrolün sona ereceği de ön görülüyor.
Açıklanan ya da açıklansa da üstü örtülen tüm gerçekler gezegenin 45 trilyon dolarlık, Kapitalizm idaresinde güneş enerjisine dönüşünün, yalnızca hükümetler bunun için ödeme yaparsa gerçekleşececeğini bir kez daha gözler önüne seriyor.
Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin ardından ülkesine yönelik yaptırımlara çektiği enerji kartı bu noktadan değerlendirildiğinde de ayrı bir önem kazanıyor.
Ayrıca toprağın işlenmesinde ve güvenilir gıda üretiminde kullanılan gübrelerin sanayi çıktısı olarak dünya genelinde kullanılmasında önemli rol oynayan temiz su; ülkelerin hidroelektrik barajlarına kurban gitmiş görünüyor.
Krizin nedenlerinden birini de enerjiyi ucuz tutmanın sürekli devlet müdahalesi gerektirmesinden kaynaklandığı biliniyor. Bununla birlikte yeniden üretim emeğini bedava ve ücretli emeği de ucuz tutmanın yolunun devlet desteği olduğu inkar edilemiyor.
Suni gübre fiyatının manipülasyonunun, 2007-2008 yıllarındaki son gıda fiyatı krizinde 44 milyon insanın yoksullaşmasında payı olduğu düşünülüyor. Ve toprağa ilişkin politikaların tamamı, köylü tarımını ve yerlilerin yemek kültürünü ortadan kaldırma ve yerlerine endüstriyel monokültür tarım düzenini koyma projesinin parçası olarak değerlendiriliyor.
Doğanın tüm gücü emtiaya dönüştürerek satışa suna ve para ile ilişkilendirilen Kapitalizm’in öncülerinden Kolomb’un politikaları ise bugün ‘dijital’ yaşamın içerisinde kendisine yer bulmaya devam ediyor.
Toplumların yönlendirilmesinde ve yönetilmesinde etkin olan sömürge güçler zenginliklerinin kaynaklarını her geçen gün artırırken başta Afrika Boynuzu ve Yemen, Afganistan, Endonezya, Malezya, Latin Amerika ülkeleri olmak üzere dünya genelinde Schwab’ın sözleri yankılanıyor; “Kapitalizme Büyük Reset.”