Dünyanın yeni ağırlık merkezleri
Dünyanın ağırlık merkezi hızlı bir şekilde değişiyor. Son 150 yıldır dünyanın ağırlık merkezi olan Batı, konumunu Asya’ya kaybediyor. Fakat bu durum beraberinde istikrarsızlığı da getiriyor. Zira son dönemde Çin-Hindistan sınırında yaşananlar bunun en net göstergesidir. Peki dünyanın ağırlık merkezi Çin olurken, Batı bu duruma göz yumacak mı? Ya da Çin’i zapt etmenin yollarını mı arayacak?
Çin Halk Cumhuriyeti’nin son 20 yılda ciddi anlamda ekonomik kazanımlar elde etmesi ve elde ettiği kazanımları askeri yatırımlara çevirerek, küresel siyasette etkin güç olarak yükselmesi Amerika Birleşik Devletleri (ABD) başta olmak üzere Batılı ülkeleri rahatsız ediyordu. Uzun süredir ekonomi ve askeri alanlarında dünya birinciliğini koruyan ABD’nin Çin tarafından tahtından edilecek olma ihtimaline karşın Washington ‘ticaret savaşlarıyla’ ilk hamlesini yaptı. Fakat bu yeterli gelmedi. Zira tüm kısıtlamalara aynı oranda tepki veren Çin’in durdurulması o kadar da kolay görünmüyor.
İstihbarattan, ekonomiye, askeri yatırımlardan küresel siyasetteki etkinliğine kadar dünyanın pek çok noktasında at koşturmaya başlayan Çin’inde durdurulmasının tek yolu dünyanın ağırlık merkezlerinin değiştirilmesinden geçiyor. Bunun farkın olan ABD, çatışma alanlarını Çin sınırlarına kaydırarak, Pekin’in dış politikadaki dikkatini dağıtmayı, içeriye dönük politikalara yönelmesini amaçlıyor. Bundan ötürü son dönemlerde Hindistan-Çin sınırında çatışmalar patlak verirken, ABD dünyanın farklı noktalarındaki birliklerini Asya-Pasifik’e kaydırmaya başladı.
DÜNYANIN YENİ AĞIRLIK MERKEZLERİ
Güney Çin Denizi, Pasifik, Doğu Asya ve Güney Asya dünyanın yeni ağırlık merkezleri olmaya aday bölgelerden. Bu bölgeler uzun süreli anlaşmazlıklarla dolu olmasına rağmen, Çin’in yükselişi söz konusu bölgelerin stratejik önemlerini daha da artırdı. Fakat bu bölgeleri bekleyen gelecek geçmişteki sorunlardan çok farklı olacak. Zira söz konusu bölgeler ABD ve Çin’in yeni savaş alanları olarak yükselmeye başlamış durumda. Nitekim son dönemlerde Güney Çin Denizi ve Güney Asya’da Çin-Hindistan arasında yaşananlar bunun en net örneğidir.
İhtilaflı Güney Çin Denizi üzerinde Pekin’in tek başına hak iddia etmesi ve bu yönde agresif politikalar uygulaması, söz konusu bölgenin yeni ağırlık merkezi ve çatışma sahası olarak yükselmesine neden oldu. Çin’in bölgedeki politikalarından rahatsızlık duyan ABD, Guam’daki askeri askeri varlığını artırırken, bölgedeki müttefik ülkelerdeki varlıklarını da artırmaya başladı. Nitekim son dönemde ABD Afrika Komutanlığı, Afrika’daki Amerikan askerlerinin sayısını azaltılacağını ve birliklerin Asya-Pasifik’te konuşlandırılacağını açıklamıştı.
ORTADOĞU’NUN BATI İÇİN ÖNEMİNİ YİTİRMESİ
20’inci yüzyılın başlarında petrolün yakıt olarak kullanılmaya başlanması Ortadoğu’nun önemini artırırken, bölgeye de istikrarsız getirmişti. Bu dönemde petrol sahalarının kontrolü, büyük oranda petrole bağımlı olan Batılı ülkeler için hayati önem taşıyordu. Fakat bugün gelinen noktada ABD’nin kaya gazı ve petrolü üretimiyle kendi kendine yetebilen bir ülke konumuna yükselmesi, Avrupa ülkelerinin tedarik ağlarını genişletmesi petrol açısından Ortadoğu’nun Batılı ülkeler için önemini bir nebze de olsa yitirmesine neden oldu.
ABD için petrol açısından önemini yitiren Ortadoğu, jeopolitik açıdan önemli hale geldi. Zira Ortadoğu petrolüne ihtiyacı olan ürettim üssü Çin ile ticaret savaşlarına giren ABD, Ortadoğu’ya sahip olarak Çin’in dizginlerini elinde tutmaya çalışıyor. Fakat Çin gibi Ortadoğu petrollerine ihtiyaç duyan bir diğer ülke de Hindistan. ABD, Ortadoğu sopası ile Çin’i terbiye etmeyi hedeflerken, dengeleri sağlamak için de Hindistan’ı motive etmeye çalışıyor. Dolayısıyla ABD için enerji bakımından Ortadoğu’nun önemi her ne kadar azalmış olsa da Çin ve Hindistan için aynı durum söz konusu değil.
Dünyanın ürettim merkezleri Asya’dan yükselirken, Çin ve Hindistan yeni enerji açları oldu. Üretimler artarken, iki ülkenin insan canına verdikleri önem ve vatandaşlarının hayat standartlarının düşmesi oyunu daha sert oynamalarının yolunu açıyor. Haliyle enerji açlığı ve üretim buralara kayınca; Pasifik, Doğu, Orta, Güney Asya ve Güney Çin Denizi gibi bölgeler eskisinden çok daha önemli bir vaziyete geliyor. İlk sırada ticaret yollarının güvenliği, lojistik gereksinimleri ve enerji ihtiyacı yer alıyor. Şartlar bu denli değişken bir yapıdayken, bölgede yaşananları geleneksel perspektif üzerinden yorumlanamıyor.
ÇİN VE HİNDİSTAN ÇATIŞMASI
Çin ABD’ye karşı üstünlüğü ele geçirmeye başlamışken, Washington, Asya’da dengeleri sağlamak için Hindistan’ı müttefik olarak belirledi. Zira Hindistan hem ekonomik açıdan hem de nüfus açısından bölgede Çin’e karşı denge unsuru olabilecek tek ülke. Öte yandan Hindistan’da Çin’in dış politikasından rahatsızlık duruyor. Çin’in Pakistan’ı desteklemesi ve Hindistan sınırındaki askeri varlığını artırması Yeni Delhi’yi Batı’ya yani ABD’ye yakınlaştırmaya yetti.
Güney Asya’da Hindistan ve Çin arasında yaşanan mücadeledeki ana faktör Tibet. Hindistan ile ihtilaflı sınırlara sahip olan Çin, sınır güvenliğini artırarak, Yeni Delhi’nin Tibet’in bağımsızlık hareketini desteklemesinin önüne geçmeye çalışıyor. Öte yandan Çin, Tibet’in bağımsızlık hareketini tanıyan ABD’nin Hindistan üzerinden ülkeye silah sokmasını da engellemek istiyor. Dolayısıyla Hindistan ve Çin arasında son dönemde yaşanan çatışmaların temel nedeni Tibet bağımsızlık hareketidir.
ABD’nin, Hindistan üzerinden Tibet’e silah sokarak iç savaş başlatma ihtimali Çinli yetkilileri rahatsız etmeye yetiyor. Dolayısıyla Çin, Hindistan sınırını güçlendirerek, bu durumun yaşanmasını engellemeye çalışıyor. Öte yandan da Pakistan’ı Hindistan’a karşı destekleyerek, Yeni Delhi’nin dikkatini dağıtıyor. ABD her ne kadar tarafsız kalmaya çalışıp Pakistan'ı iyice Çin'e itmek istemese de nüfus, ekonomi, üretim kapasitesi, ABD için pazarı ve enerji açlığı dolayısıyla, ABD Hindistan'ı Pakistan için terk etmeyecektir. Pakistanlılar da bunu biliyor olsa gerek. Zira Hindistan, Çin'e silah sokma ihtimali olan tek ülke. Ne Rusya, ne Kazakistan, ne Nepal, ne Vietnam, ne de Kuzey Kore Çin’i karşılarına alıp silah sokmaya yanaşmayacaktır. Bundan ötürü ABD için kârlı seçenek Hindistan ve Yeni Delhi ile İslamabad arasındaki çatışmanın solması. Eğer iki ülke arasındaki çatışma son bulursa, ABD, Çin’e karşı Hindistan’ın yanına bir de Pakistan’ı eklemiş olur.
HİNDİSTAN’IN ÇİN’E KARŞI ATABİLECEĞİ ADIMLAR
Hindistan'ın Çin ile sorunların devam etmesi halinde Yeni Delhi’nin Pekin’e karşı uygulayabileceği pek çok politika mevcut. Bunların başında Hindistan’ın Çin’den ithal edilen ürünlere ek vergiler ya da boykot uygulaması geliyor. 90 milyar dolarlık ticaret hami bulunan iki ülkenin karşılıklı boykot ve ek vergiler uygulaması en fazla Çin’e zarar verecektir. Zira Çin’in Hindistan’a ihracatı 63 milyar dolara yakın. Hali hazırda ABD ile süren ticaret savaşlarıyla boğuşan Pekin’e yönelik Hindistan’dan gelecek bir hamle Çin karşıtlığına pek çok ülkenin katılmasının önünü açabilir.
Çin Pakistan ittifakına karşı artık Hindistan'ın Rusya ittifakı denge sağlamıyor, bu nedenle Hindistan muhtemelen ABD ve Japonya ile daha çok yakınlaşacak. Barack Obama döneminde Batı yörüngesine giren Hindistan’ın eksen kayması daha fazla hızlanabilir.
Pekin, kırmızı çizgi olarak belirlediği ve pek çok ülkeye ekonomik baskılarla diğer ülkelerin Tayvan’ı tanımasının önüne geçmeye çalışırken, Hindistan bu ambargoları delerek, Tayan’ı resmen tanıma seçeneğini masaya yatırabilir. Öte yandan Çin'e karşı Vietnam'a askeri destek sağlayıp Güney Kore'ye ise daha çok siyasi yakınlık gösterebilir.
Sonuç olarak NATO’yu Ortadoğu’yu da içerisinde alacak şekilde genişletme planları yapan ABD, bir taraftan Ortadoğu’yu koruma altına almaya çalışırken, diğer taraftan da Çin ve Hindistan’ın enerji talebini kontrol etmeye çalışıyor. Hindistan ve Çin arasında ya da Asya’da yaşanabilecek geniş çaplı çatışmalar, bölge ülkelerinin çıkarlarından ziyade ABD’nin çıkarlarına hizmet edecektir.