Derin devletin beklentisi ve Trump!
ABD’nin politikalarında çok önemli yeri olan ve “Büyük İsrail” hayalinin peşindeki Yahudi lobisi, Başkan Donald Trump’ın dış politikalarından her halükârda rahatsız. ABD’nin İsrail’in güvenliği açısından Ortadoğu’da askeri güç olarak bulunması gerektiğinde ısrar eden derin devlet ve Yahudi lobisinin etkisiyle başlatılan Trump’ın azil sürecinin gerçek nedeni ne? ABD’deki Yahudi lobisi ve İsrail, önümüzdeki yıl görev süresi dolacak Trump’ın 4 yıl daha Başkanlık yapmasına onay verecek mi?
Ortadoğu’ya yedi bin mil öteden gelen Uzak Batı ülkesi ABD’nin bölgede bulunma sebebinin birinci önceliğini, İsrail’in mutlak güvenliği oluşturuyor. İsrail’in burada kalıcı güç olarak varlığını sürdürmesinin temellerini atan ABD, Kudüs’ün başkent ilan edilmesi, Golan Tepeleri’nin işgali ve yüzyılın anlaşması gibi birçok gelişmeyle de bunu yerine getirmeye çalışıyor.
Etrafı Arap devletleriyle çevrili bir İsrail, her an karşı karşıya kalacağı bir müdahalenin endişesini yaşıyor. Bu nedenle, Ortadoğu’da İsrail karşıtı büyük ve güçlü bir devlet istenmiyor. İsrail için olmazsa olmaz şart, çevresindeki büyük devletlerin bölünerek, kendisini rahatsız etmeyecek hatta kendi hegemonyasının altına girebilecek küçük parçalar halindeki çevresine etkisiz devletler.
TRUMP’IN İSRAİL POLİTİKASI
Bugüne kadar gelen ABD başkanları ve başkanları şekillendiren derin devlet, İsrail’in bir numaralı müttefiki olarak hep bu zihniyete hizmet etti. ABD’nin kuruluş gayesini ve nizamını kontrol altında tutan Evanjelistler ve onların arkasındaki Siyonist merkezler, her ABD başkanından da bunu bekliyordu. Aslında bir Evanjelist olan Donald Trump ise iş dünyasından geldiği için ABD derin devletinin beklediği politikaları üretecek doğrultuda hareket edemedi.
Trump’ın göreve gelmesiyle birlikte CIA ve ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) birbirine girdi, İsrail ile yakınlığından şüphe duyulan ve Ortadoğu’daki ülkelerle uzlaşmacı siyaset yürütmek isteyen birçok üst düzey görevli işlerinden el çektirildi. Bununla birlikte Trump, ABD’nin önündeki sorunlara hep bir iş insanı gözüyle baktı, “ambardaki darı” misali ülkesinin ekonomik çıkarları olmayan politikaları rafa kaldırdı.
Ülkesinin çıkarları doğrultusunda aslında ABD’nin perde arkasındaki güçlerle farklı bir anlayışı bulunmayan Donald Trump, İsrail ve Ortadoğu politikalarını yürütürken, İsrail’in güvenliğini bölgede etkin bir şekilde bulunmadan da sağlanabileceğini savunuyordu. Trump, buna da örnek olarak Kudüs’ün başkent ilan edilmesi, Golan Tepeleri ve Yüzyılın Anlaşması’nı gösteriyor, İsrail’in güvenliğinin her zaman ABD’nin teminatı altında olduğunu tescil ediyordu.
ABD’nin 45. Başkanı Trump, “sıfır zayiat” politikası doğrultusunda, kendi askerleriyle Suriye’de kalmak istemediğini, onun yerine vekalet edecek terör örgütlerini kullanacağını 2018 yılının aralık ayında duyurdu. Suriye’deki asıl sorunun DEAŞ olduğunu ve onun da yenildiğini belirten Trump, Suriye’den çıkışa ışığı yaktı ve gerekirse bölgeye Irak’taki üslerden müdahale edilebileceğine işaret etti.
Ancak İsrail ve onun ABD’deki lobileri, Trump’ın bu açıklamalarından rahatsızlık duydu. Bu rahatsızlığın bir refleksi olarak hemen ABD’nin derin devleti hareket geçti. Trump, 19 Aralık 2017 yılındaki Suriye’den çekilme kararının ardından Washington'da adeta yalnız kaldı. Savunma Bakanı James Mattis bu kararın ardından 20 Aralık'ta istifa ederken, ABD'nin DEAŞ'la Mücadele Özel Temsilcisi Brett McGurk de 22 Aralık'ta görevinden ayrıldığını duyurdu. Bazı Kongre üyeleri ve Amerikan medyasının neredeyse tamamı Trump'a karşı cephe aldı. Çünkü İsrail’in çıkarları doğrultusunda Irak küçük parçalara bölünmüştü ama Suriye’de henüz işler bitmemiş, üstelik İran tehdidi halen olduğu gibi ortada duruyordu.
“Önce Amerika” mottosu ile yürüttüğü kampanyanın ardından seçilen Trump, NATO’ya mesafe, dünya sorunlarıyla fazla ilgilenmeme, Ortadoğu için gereksiz maliyete katlanmama (Yedi trilyonu boşa harcadık ifadesi) Afganistan’dan çekilme gibi daha içe dönük bir stratejiyi savunmaya çalıştı. Trump’ın ABD egemenliğinin müdahale ayağını geri çekmesi daha kampanya sırasında Neoconları rahatsız etti ve Trump “ulusal güvenlik” sorunu olarak görülmeye başlandı.
1970’lerden beri Cumhuriyetçi Parti içinde güçlenen Neoconlar (ABD’de yeni muhafazakarlık sistemini savunanlar) ise Amerikan egemenliğinin hegemonyasının zor ayağını temsil ediyorlar ve bunun içine İsrail’e kayıtsız destek sağlama gibi kendi gündemlerini yerleştiriyorlardı. Neoconlar, ABD’nin küresel ölçekte sertlik yanlısı yüzünü temsil ederlerken, bunun uzantısı olarak gerektiğinde tek yanlı müdaheleciliği ve işgali savunuyorlardı. Afganistan ve Irak işgalleri bu grubun girişimiyle gerçekleşmişti.
AFGANİSTAN BİLANÇOSU
Donald Trump, 18 yıldan beri süren Afganistan’daki savaşı da durdurmak istiyordu. Taliban ile görüşmeler sürerken 5 Eylül 2019’da Afganistan’daki ABD askerlerine yeni bir saldırı düzenlendi. Belki de ABD’nin bu ülkeden ayrılmasını istemesini baltalamak için düzenlenen saldırıların ardından, savaşı bitirme görüşmeleri askıya alındı. Ancak, ABD Dışişleri Bakanlığı, 5 Aralık’ta Kabil'de Afgan yetkililerle bir araya gelineceğini ve Başkan Donald Trump'ın Afganistan ziyaretinin etkileriyle barış müzakerelerinin sonuç vermesi konusunda Afganlı tarafların atması gerektiği adımları görüşüleceğini duyurdu.
ABD, sertlik yanlısı politikaların sonuçlarının anlaşılması adına Afganistan’daki ülkenin zayiatı servis edildi. ABD'nin Afganistan'ı işgal ettiği 2001 yılından itibaren 18 yıl süren savaşta 32 binden fazla sivil Afgan ve 2 bin 300'den fazla ABD askeri hayatını kaybetti. Uluslararası koalisyonun Afganistan'daki varlığı 2014 yılında sona erdi fakat koalisyon, Afgan kuvvetlerini eğitmeye devam etti. Ancak ABD, hava saldırıları da dahil olmak üzere bölgedeki işgali sürdürdü. Afganistan'ın 2001'de başlayan işgalinden bu yana koalisyon kuvvetinin yaklaşık 3 bin 500'ü aşkın üyesi hayatını kaybetti. Bu rakamın 2 bin 300'den fazlasını ABD askerleri oluşturuyor. Bu rakamlara, özel güvenlik olarak götürülen ve 18 yıldır verilen 18 bin güvenlik görevlisi ise dahil değildi.
Yeni seçim sürecinin yaklaştığı dönemde Donald Trump, kendisini hedefleyen okları bertaraf edebilmek için değişiklikler yapma gayretine girdi. Bunlardan biri de antisemitizmi hedef alan bir başkanlık kararnamesini imzalaması oldu. Bu kararname ile Trump, asker göndermeden İsrail’in güvenliğine teminat verebileceğini göstererek, adeta “Azle gerek yok” mesajı vermek istedi. Bu kararnameye göre, Yahudi kökenli öğrencilere antisemitik hareketlerde bulunan, İsrail'i boykot eden ya da bu davranışları durduramayan üniversitelerden hükümet desteği çekilebilecek. Ayrıca kararname, Yahudiliği sadece bir "din" olarak değil, aynı zamanda bir "etnik grup" olarak tanıyor. Böylece Yahudilere karşı herhangi bir ayrımcılık temel insan haklarının ihlali olarak görülecek.
AZİL SORUŞTURMASI NASIL BAŞLADI?
Donald Trump’ın Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodimir Zelenski’yle 25 Temmuz 2017’de yaptığı telefon görüşmesinde eski Başkan Yardımcısı Josep Biden ve oğlu Hunter Biden’in Ukrayna’daki faaliyetlerini araştırmalarını istediği ortaya çıktı.
Trump’ın azline ilişkin dosya, geçtiğimiz günlerde ABD Temsilciler Meclisi Adalet Komisyonu’na geldi. Komisyon, azil süreci kapsamında önemli bir adım atıp, Başkan Donald Trump'ı resmen görevi suistimal ve Kongre'nin çalışmasını engellemekle suçladı. Senato'daki azil yargılaması, büyük olasılıkla ocak ayının ilk günlerinde başlayacak. Ancak azlin mümkün olabilmesi için üçte iki çoğunluğun sağlanması için Senato’da en az 20 Cumhuriyetçi senatörün Demokratlara destek vermesi gerekiyor.
DERİN DEVLET VE JOSEPH BIDEN
Trump’ı azil soruşturmasına götüren muhbirin avukatı 2017 tarihinde, "Darbe başladı. Birçok adımdan ilki bu oldu. Başkaldırı ve Trump'ın azli bunu izleyecek" şeklindeki tweetiyle derin devletin harekete geçtiğini duyurmuştu.
2020 yılındaki seçimlerde ABD Başkanlığı için aday olacak Joseph Biden, (daha çok Joe Biden olarak biliniyor) paylaştığı Twitter mesajında, "Donald Trump, iç siyasetteki bir rakibine karşı karalama kampanyası kurgulayabilmek adına Ukrayna'ya baskı yaptı. 'Deşifre' bunu açık biçimde gösteriyor. Bu gücün istismarıdır, Başkanlık yemininin bozulmasıdır ve demokrasimize zarar vermektir. Kongre gereğini yapmalı" dedi.
Biden, daha sonraki bir mesajında da “Donald Trump'a Beyaz Saray'da sekiz yıl verirsek, sonsuza dek ve temelde bu ulusun karakterini değiştirir, ben buna seyirci kalamam” diyerek, Trump’ın yeniden başkan olarak görev yapmaması gerektiğini açık bir şekilde dile getirdi.
BIDEN, SİYONİST OLDUĞUNU SAKLAMADI
Halbuki Donald Trump’ın başkanlığa seçilmesinin ardından New York’ta düzenlenen Dünya Yahudi Kongresi’nde konuşan Joseph Biden, Trump yönetimindeki ABD'nin İsrail'e verdiği destekte hiçbir azalma olmayacağını söylemişti. Biden, "Yeni yönetimde, İsrail-Amerika ilişkilerinde bir değişme beklemiyorum. Böyle bir niyet olsa bile ki yok; Kongre ve Amerikan halkı bunun gerçekleşmesine hiçbir zaman izin vermez" diyerek Trump’a mesaj göndermişti. Biden,"Siyonistim, siyonist olmak için Yahudi olmak gerekmiyor" ifadelerini kullanmıştı. Joseph Biden, sadece Trump’ı ya da ülkesinin yönetimindeki üst düzey bürokratları değil, bir konuşmasında İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’yu bile eleştirmiş, ülkeyi yanlış yöne götürdüğünü iddia etmişti.
Liberal görüşleriyle dikkat çeken Biden, kilisenin kamu hayatında yeri olmadığını savunan politikacı olarak değerlendiriliyor. Irak Savaşı’nı destekleyen Biden, Yahudi lobisine yakınlığı ile de biliniyor. Biden, Barack Obama’nın 2009-2017 yılları arasında başkan yardımcılığı görevini üstlendi. 1988 ve 2008 yıllarında Demokratlar adına iki kez başkanlık için aday adayı olan Biden ön seçimlerde aradığı desteği bulamadı.
JOSPH BIDEN ASLINDA KİMDİR?
1973 yılından beri ABD’de senatörlük görevi yürüten Joseph Biden’i, görev yaptığı dönemlerdeki politikalarıyla biraz tanımak da gerekiyor. ABD’deki Yahudi lobisinin, bir dönem Dışişleri Bakanlığı ve Ulusal Güvenlik Danışmanlığı görevini yürüten Henry Kissinger’dan sonraki en güçlü isimlerinden biri olarak gösteriliyor Joseph Biden.
Bir İsrail tezi olan Irak’ın böl-parçala-yönet şeklinde işgale uğramasının başrollerinden biri olan Joseph Biden’in, 30 yıl önce Türkiye’yi, İsrail’in karşısında Filistin’in yanında yer aldığı için “Türkiye’nin etrafını ateş çemberine çeviririz” diyerek tehdit ettiği de biliniyor.
ABD’nin uzun yıllar Dış İlişkiler Komitesi Başkanlığı’nı da yürüten Joseph Biden, ABD’deki Ermeni tasarısı ile Kıbrıs’taki anlaşmazlıklarda Rum yönetimi tarafını desteklemesiyle tanınıyor. Dış İlişkiler Komitesi Başkanlığı’nı yürüttüğü sırada Joseph Biden, Ankara’ya gönderilecek büyükelçileri de özel teste tabi tutmasıyla anılıyor. 8 yıl süreyle Barack Obama’nın yardımcılığını üstlenen Joseph Biden’in, o dönemde Obama’dan daha fazla sözünün geçtiği, adeta Başkan’ın Biden ve onun gibilerin çizdiği rotada yürüdüğü tartışmasız bir gerçek.
SONUÇ
Trump, tüccar mantığıyla geldiği ABD Başkanlığı’nda, iş dünyasında karşılaşamayacağı birçok sorunla boğuştu. Trump’ın her ne kadar İsrail ve Yahudi lobisini memnun edebilmek adına attığı bazı adımlar var ise de bu yeterli olmadı. Yahudi lobisinin ve derin devletin “ulusal güvenlik” potasına soktuğu Trump, azledilme süreciyle karşı karşıya. Her ne kadar Trump’ın azledilmesi matematiksel olarak zor gibi gözükse de gerçekte önümüzdeki seçimlerde yeniden başkan olabilmesinin önü kesilmek isteniyor. .
Bütün gelişmeler gösteriyor ki Siyonist rejim, Washington’un dış politikasının ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir. Siyonizm’in savaş baronlarının etkisi kesilirse ABD’nin dünyadaki diğer ülkelerle ilişkilerini daha normal bir şekilde yürütebilme olanağı doğar. Ancak, İsrail ve Yahudi lobisinin ABD’deki faaliyetleri buna imkan vermiyor. İsrail’in beslediği emeller ve bölgedeki çatışmalar, ABD’nin başını çektiği emperyalizmin Ortadoğu’daki egemenliğinin bir sonucudur.
Trump için henüz göreve geldiği günden itibaren başlatılan azil süreci, ABD Başkanı’nın “görevi kötüye kullanma”, “Kongre’nin çalışmasını engelleme” şeklindeki suçlamalar, su yüzeyinde görünen etkenler. ABD emperyalizminin ve egemenliğinin dayandığı en önemli temellerden biri ise Ortadoğu’da İsrail’in mutlak güvenliğinin sağlanmasıdır. Trump, Evanjelist olmasına rağmen tüm benliğiyle bu emellere yeterince hizmet edemediği gerekçesiyle ülkesindeki büyük bir kesim tarafından istenmiyor. ABD ve Yahudi lobisi, Trump’ın her şeye rağmen İsrail’e “sarsılmaz” bir destek vermemesini eleştiriyor.
Bu nedenle, Trump’ı yıpratan ABD derin devleti ve Yahudi lobisi, onun yerine Joseph Biden’i hazırlıyor. 2013 yılında Yahudi lobisinin konferansında konuşan dönemin Başkan Yardımcısı Biden, “Amerika'nın İsrail’in güvenliğine olan sarsılmaz desteği sadece İsrail’e ahlaki bağlılığımız değil, karşılıklı ulusal güvenlik çıkarlarımızı temel alıyor. Eğer bir İsrail olmasaydı, çıkarlarımızın korunabildiğinden emin olmak için bir tane İsrail icat edilirdi” diye konuşmuştu.
İran üzerindeki en etkili yaptırımların Barack Obama döneminde uygulandığını belirten Biden, “Hiçbir ABD Başkanı, İsrail devletinin korunması için dostum Obama'nın yaptığı kadarını yapmadı” ifadelerini kullanmıştı.
Biden’in sözleri ve daha önceki yıllarda görev aldığı dönemlerdeki uygulamaları, ABD’yi Trump gibi “tüccar” gibi düşünen bir başkanın değil, Joseph Biden gibi ABD hegemonyasını tüm dünyaya kabul ettirecek bir başkan tarafından yönetilmesi gerektiğini işaret ediyor. Onun için Trump’ı gözden çıkarılması ve azil sürecinin gerekçesi, İsrail ve emelleridir.
Trump’ın 2020 yılındaki seçimde kazanması durumunda neler olacağını tahmin etmeye zaman ayırmak yerine, Biden kazanırsa neler olabileceğini düşünmek yerinde olacaktır. Bu durumda, Biden’in Başkanı olduğu ABD, dünyayı daha fazla kana bulayacağını söylemek çok iddialı olmayacaktır.
Neşat Ergül - Intell4