Batı’nın İslam politikası 'Türkiye karşıtlığı' ile şekilleniyor
Son dönemde Batı’da artan İslamofobi ile birlikte, AB ülkelerinin Müslümanlara ve İslam dünyasına yönelik politikası daha fazla gündeme gelmeye başladı. Batı’nın İslam politikasının Türkiye karşıtlığı ile şekillendiği böylesi hassas bir dönemde AB ülkelerinin kendi içlerinde yaşayan Müslümanlarla rasyonel bir ilişki yürütmeleri mümkün mü?
Son dönemde Batı’da artan İslamofobi ile birlikte, Avrupa Birliği (AB) ülkelerinin Müslümanlara ve İslam dünyasına yönelik politikası daha fazla gündeme gelmeye başladı. Ancak Analistlere göre, Avrupa’nın bin yılı aşkın bir süredir komşusu olan İslam dünyası ile ilişkiler konusunda daha hassas davranması gerekiyor.
En fazla Müslüman nüfusun yaşadığı AB ülkesi olan Fransa’ya baktığımızda ise, bu durumun hiç mümkün olmadığı görülüyor. Özellikle Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un bilinçli bir şekilde Müslümanlarla ve İslam ülkeleriyle çatışma arayışı içerisinde olduğu göze çarpıyor.
Öte yandan Macron’un, İslam dünyası açısından ne anlama geldiğini bile bile “Fransa İslam’ı” projesinin yasal zeminini teşkil eden Separatizm (ayrılıkçılık) yasası bağlamında “Aydınlatılmış bir İslam oluşturacağız” açıklamasında bulunması ve Hazreti Peygamber’in karikatürlerinin devlet binalarına yansıtılmasına müsaade etmesi, bununla da yetinmeyip kitapçık halinde okullara dağıttıracağını açıklaması ve hatta bazı okullarda Hazreti Peygamber’in karikatürünün çizdirilmesi, Avrupa’daki islamofobinin yepyeni bir boyut kazandığını gözler önüne seriyor.
AYRILIKÇI POLİTİKALAR
Fransız Cumhurbaşkanı izlediği bu ayrılıkçı politika sayesinde ülkesindeki aşırı sağcı, yabancı ve İslam karşıtı kesimlerin desteğini almaya çalışıyor. Seçildiğinden beri iç siyasette yaşadığı sorunlar düşünüldüğünde 2022 baharında yapılacak seçimler öncesinde kendisine konsolide bir taban oluşturmaya çalışıyor.
Bu yolda kendisine seçtiği hedeflerden birinin Türkiye olması da tesadüf değil. Uzun yıllardır yürütülen karalama kampanyalarıyla Cumhurbaşkanı Erdoğan aleyhinde Batı kamuoyunda oluşturulmuş olan olumsuz algıyı kullanarak diğer Avrupa ülkelerinin desteğini de arkasına almaya çalışıyor. Zira 2017 yılında Macron’un Fransa’da cumhurbaşkanlığı yarışını kazanması, aşırı sağcı Le Pen’in cumhurbaşkanı olmasının AB’nin geleceği açısından doğuracağı sonuçlardan endişe eden çevrelerin bir projesiydi.
O dönemde AB’nin geleceğini kurtarmak için Macron’a destek veren “Avrupacı” çevreler, şimdi Fransız Cumhurbaşkanının izlediği politikayla hem Avrupa içerisindeki Müslümanlarla hem de komşu İslam dünyasıyla ciddi bir çatışmanın fitilini ateşlediğinin farkında değiller.
Avrupa’nın İslam dünyası ve Müslümanlar karşısındaki giderek artan saldırganlığının nedeni; Türkiye’nin içişlerine müdahale girişimleri, Doğu Akdeniz’de dar bir alana sıkıştırılmak istenmesi, PKK/PYD ve FETÖ gibi örgütlerin desteklenmesi Ankara’nın bu düşmanca politikalara yeterince cevap veremeyeceği beklentisine dayanıyor olabilir.
Yine aynı şekilde Azerbaycan karşısında Ermenistan saldırganlığının desteklenmesi de Avrupa’nın İslam dünyasına yönelik sorunlu bakışının sonucu olsa gerek. Libya’nın, doğal kaynakları paylaşılacak bir ülke olarak görülmesi, Mısır’da Avrupa için tehdit oluşturmayacağı düşünülen bir diktatörün desteklenmesi ve nükleer silahlara sahip İsrail’in bölgedeki saldırgan politikalarına destek verilmesi Avrupa’nın komşusu olan Müslüman dünyaya yönelik politikalarının diğer sorunlu örnekleri.
Bütün bu örnekler, Avrupa’nın gerek kendi içindeki Müslümanlara gerekse İslam dünyasına yönelik sağlıklı bir politika geliştirme konusunda başarısız olduğunu gösteriyor. Bugün bu yanlış politikaların mimarı olarak Macron öne çıkıyor belki ama gelecek dönemde Hollanda ve Almanya seçimleri yapılırken belki de Alman veya Hollandalı siyasetçiler İslamofobik söylemlerde onun önüne geçecekler.