Amerikalı siyahiler ayaklandı: Adalet, Hak ve Eşitlik!

Amerika'da siyasi George Floyd'un polis tarafından öldürülmesinin ardından ülke genelinde yüz binlerce Afro-Amerika'lı meydanları doldurdu. Irkçılığa ve polis şiddetine karşı meydanları dolduran siyahilerin ayak sesleri Washington sokaklarını doldururken, Beyaz Saray'ın duvarlarını geçti. Hak ve adalet için meydanlara çıkan siyahilerin gösterileri Trump tarafından vandallık ve terör olarak nitelendirildi. Bu durum akıllara siyasi kutuplaşmayı getirdi.

Cihan ABİ / Intell4

Yaz sıcaklıklarının siyasi tutkulara enerji verme yolu vardır. Amerikan ve Fransız devrimleri her askerin derisine yapışmış bunaltıcı Haziran ve Temmuz havası ile ciddi bir şekilde başladı. 1967'de, ABD genelinde polis vahşeti ve ırkçı adaletsizliğe karşı protestocular polis ve ulusal muhafızlarla büyük şehirlerde uzun bir yaz sıcağında çatıştı. Sonraki yaz benzer protestolar görüldü ve bugün olduğu gibi, sıcak bir şekilde tartışılan cumhurbaşkanlığı seçimleri vardı.

Amerika'daki mevcut huzursuzluk, birçok yönden 20. yüzyıldaki ayaklanmalara benziyor; gençler ve azınlıklar hem ırksal eşitsizlik hem de hükümetleriyle olan ilişkileri konusunda şikâyetlerini dile getiriyor. Ancak son iki gelişme hem protestocular ve muhalifler arasındaki gerginliği azaltmaya hem de hükümetin bir çözüm bulma şansını azaltmaya hizmet ediyor: SİYASİ KUTUPLAŞMA ve PARTİZAN ÖFKESİ.

IRKÇILIĞIN SEÇİM MALZEMİSİ HALİNE GELMESİ

Bugünkü karışıklıklar bariz şekilde 1968 yılında gerçekleştirilenlerle aynı doğrultuda. Richard Nixon ve Spiro Agnew Cumhuriyetçi Parti’nin, şiddeti aşma ve isyancıların cezalarını uzatma sözü veren “hukuk ve düzen” adaylarıydı. O yılki seçim aynı zamanda Amerika'da ırk ve siyasi partinin evliliği için önemli bir katalizördü. Nixon ve Agnew’in seçim stratejileri muhtemelen birçok beyaz seçmenin öfkesinden ve kaygısından faydalanmalarına yardımcı oldu. Princeton Üniversitesi’nde siyaset bilimci olan Omar Wasow’un yayınladığı bir makalede, 1968 yılındaki protestoların “muhtemel beyazlar arasından Cumhuriyetçilere doğru yüzde 1,5-7,9 oranında bir kaymaya neden olduğunu ve seçimi devrettiğine” yer veriliyor. O zamandan beri protestoları ‘ırksal şiddet’ olarak nitelendirmek ve bunu “yıkmayı” vaat etmek, Cumhuriyetçi Parti'nin seçim kitabının temel taşı haline geldi.

Cumhuriyetçilerin protestoları siyasallaştırması günümüze kadar devam etti. Donald Trump’un 2016 yılındaki yükselişi, güney sınırındaki göçe karşı devam eden kampanyasına bağlandı, ancak destekçilerinin çoğu 2010'ların ortalarında Ferguson ve Baltimore isyanlarını göz önüne almış olabilir. Cumhuriyetçilerin seçim başarıları için beyazlar üzerine, Demokratların ise siyahiler üzerine yoğunlaştığını dile getirmek boş bir genelleme değildir. Zira Amerika merkezli Pew Araştırma merkezinin 2 Haziran’da yayınlanan bir çalışmasına göre, Cumhuriyetçilerin destekçilerinin yüzde 81’i ve Demokratların destekçilerinin ise sadece yüzde 59’u beyazlardan oluşuyor. Öte yandan YouGov’un anket verilerine göre, Afro-Amerikalıların neredeyse yüzde 90’ı Joe Biden’ı seçiyor.

Cumhuriyetçi Parti’sinin yıllar içinde giderek beyazlaşması, ırkçılığın üstesinden gelinmesinin önüne geçiyor. Beyaz seçmenler genellikle Afro-Amerikalıların polis vahşeti konusundaki şikayetlerine katılsalar da daha geniş bir sosyal bağlamdan ziyade, süren protestolardaki şiddet ve yağmaya odaklanıyorlar. Hem beyazların hem de Cumhuriyetçilerin çoğunluğu YouGov'a ırkın George Floyd'un ölümünün önemli ya da küçük bir nedeni olduğunu düşündüklerini dile getirdi. Ancak çoğu, protestoların siyah Amerikalıların "polis memurlarını sorumlu tutma yönündeki gerçek bir istek" yerine "polise karşı uzun zamandır sürdürdüğü önyargının" bir sonucu olduğunu da belirtti.

 

Beyaz Demokratlar ise, siyasi kutuplaşma ve "partizan sıralamanın" bir ürünü olan ırksal konularda sola geçtiler. Demokrat elitler Afrikalı-Amerikalı aktivistlerin fikirlerini benimserken, partide kalan liberal beyazlar da benimsedi. Bu ortalama bir protestocunun portresinin değiştiğini gösteriyor. Polis şiddetini protesto eden siyahi Amerikalılara beyazlar ve İspanyollar, gençler ve yaşlılar da katılıyor. Polis vahşetine karşı düzenlenen gösteriler sadece ırksal değil, siyasi ve ideolojik bir hal de almış durumda.

BÜYÜK, KIZGIN TÜR

Son 60 yıl içinde Amerika'nın siyasi partilerinin ırksal olarak daha da uzaklaşmaları, birbirlerine daha fazla kızgın olmalarına neden oldu. Konuyla ilgili yeni çıkan “American Rage” adlı kitapta Indiana Üniversitesi’nden siyaset bilimci Steve Webster, 1960 yılından beri Amerikalıların muhalefet bir partiye oy verme oranının yüzde 40’lara kadar düştüğüne yer verdi. Webster, parti kimliğinin sadece koridorun bir tarafıyla pozitif bir ilişki ürünü olmadığını, aynı zamanda diğer tarafa karşı bir olumsuzluk ifadesi olduğunu savunuyor. Ayrıca kitapta, seçmenlerin medya ve siyasi liderler tarafından diğer tarafı geçim kaynakları için temel tehdit ve birlikte çalışılacak bir grup olarak değil de nefret edilecek taraf olarak görmeleri için yemlendiğine yer verilmiş. 

En önemlisi, Webster her iki partinin de öfkeli seçmenlerden adil bir pay aldığını tespit etti. Sağ taraftan bazıları “kanun ve düzen” diye bağırırken, sol öfke, isyan ve yağmaya dönüşür. Webster, bu öfkenin Amerikan hükümeti için temel bir tehdit olduğunu savunuyor. Bu durumda kızgınlığın anlık bir durum olmaktan ziyade huy haline geldiği ve bunun “ulusal hükümete olan güvenin yok olmasına, norm ve değerlere olan bağımlılığın kaybedilmesine ve azınlık haklarına olan bağımlılığın zayıflanmasına” neden olduğu dile getiriliyor. Partizanlık ülkenin iskeletini kemiriyor, siyasi açıdan kendileriyle aynı fikirde olmayan insanların ülkenin refahı ve güvenliği için bir tehdit unsuru olduğu düşünülmeye başlanıyor.

Kısacası, Nixon ve Trump tarafından manipüle edilen ırkçı öfke sadece siyasi bir araç değil, aynı zamanda ülkeye zarar veriyor. Bazı Demokratların polise olan öfkesi de öyle. Bay Webster, Cumhuriyetçilerin öfkeli beyazların öfkesi üzerindeki kısa vadeli kapitalizasyonunun uzun süredir devam eden bir siyasi strateji olduğunu dile getirirken, “ancak bu sefer protestocuların sol tarafından manipülasyonu da bulabiliriz.” diye de ekliyor. Seçkin Demokratlar destekçilerine polis vahşetine, sistemik ırkçılığa ve cumhurbaşkanına kızmaları gerektiğini söyleyecektir. Neden? Webster bunu şu şekilde açıklıyor; “kızgın bir seçmen sadık bir seçmendir.” Ayrıca, zaman zaman ya da her zaman öfkeli hisseden seçmenlerin yüzde 30 ya da 40'ını “olumsuz partizanlar” olarak adlandırıyor.

Olumsuz partizanlar; muhalefeti ülkeye tehdit olarak gören ve oylarının değersiz olduğunu düşünenler.

SEÇİM POLİTİKALARINDA IRKÇILIĞIN KULLANILMASI

Bu yılın cumhurbaşkanlığı seçimleri çoğunlukla ırkın öfkeli siyasetinden mahrum kaldı. Başkan kampanyalarını daha çok sosyalizm ve korona virüs üzerine kurguladı. Fakat şimdi Trump, geçen sefer kendisine hizmet eden ırksal bölünme politikasına geri dönebilir. Nitekim 1 Haziran'da Beyaz Saray’ın bahçesinde basın toplantısı düzenleyen Başkan, protestocuları "haydut", "suçlular" ve "yağmacılar" olarak nitelendirdi ayrıca "ağır ve uzun hapis cezaları" vereceğini dile getirdi. Bu Cumhuriyetçiler arasında siyahilerin nasıl göründüğünü gösteren bir kod niteliğindedir. Dolayısıyla kampanyanın giderek ırkçı bir hal almasında şüphe yoktur.

 

Eğer Demokratlar bu bildik tuzağın kurbanı olurlarsa, ırkçı adalet adına ayaklanmaları savunurlarsa, George Floyd'un öldürülmesi etrafındaki öfke seferberliği talihsiz, politikleşmiş bir sonla karşılaşabilir. Ancak eylemciler ırksal adaletsizliğe karşı şiddet ve vahşilik içermeyen protestolarına bağlı kalırlarsa, Amerika polis reformu ve ırksal eşitsizlik konusunda ciddi ölçüde ilerleme kaydedebilir.