Afrika'da artan Çin etkisi
Ucuz iş gücüne dayalı olarak son 30 yıldır Çin’in sergilemiş olduğu ekonomik performans uluslararası sistem içinde yükselen bir güç haline gelmesine olanak sağladı. Ucuz iş gücünden dolayı dünyanın üretim üssü haline gelen Çin, dünyanın en büyük ikinci ekonomisi konumuna yükseldi. Ekonomik anlamda doygunluğa ulaşan ekonomik gücünü Bir Kuşak Bir Yol projesi kapsamında küresel siyasete aktif bir şekilde kullanmaya başlamıştır.
Ucuz iş gücüne dayalı olarak son 30 yıldır Çin’in sergilemiş olduğu ekonomik performans uluslararası sistem içinde yükselen bir güç haline gelmesine olanak sağladı. Ekonomik anlamda ciddi oranda doygunluğa ulaşan Çin hem pazar hem de ticaret rotalarının güvenliğini sağlamak ve hedeflediği büyüme oranlarını yakalamak için son 6 yıldır altı yapı projelerine yönelmiş durumda. 2013 yılında Kazakistan’da Çin Halk Cumhuriyeti Başkanı Xi Jinping tarafından duyurulan “BİR KUŞAK, BİR YOL” projesi kapsamında yürütülen altyapı girişimleri ile Çin, Asya’dan Avrupa’ya, Afrika’dan Güney Amerika’ya kadar birçok ülkede devasa boyutlarda yatırımlar gerçekleştirmektedir.
Tarihte var olmuş ve birçok imparatorluğun zenginleşmesine birçoğunun da uğrunda yok olup gitmesine neden olmuş olan İpek Yolu’nun tekrardan canlandırılmasını öngören Bir Kuşan, Bir Yol (Belt and Road) projesi Çin tarafından tekrardan canlandırılmaya çalışıldığı için Çin’e hem ekonomik hem de siyasi anlamda bir güç sağlayacaktır. Dünyada üretilen kişisel bilgisayarın yüzde 90,6’sı, klimaların yüzde 80’i ve cep telefonlarının yüzde 70,6’sı Çin’de üretilmesini göz önüne alırsak Çin, dünya üretim üssü olma yolunda emin adımlarla ilerlemektedir ve bu doğrultuda atılan adımlar gelişmekte olan ve az gelişmiş olan ülkeleri siyasi ve ekonomik anlamda Çin’e bağımlı hale getirmektedir.
Bir hükümetin uluslararası arenada çıkarlarını savunmasının pek çok yolu var. Bazıları askeri kaslarını kullanır. Diğerleri bölücülük veya kabadayılığa başvurur. Çin ise Asya, Afrika, Latin Amerika ve hatta Avrupa’da bile hükümetlerden istediğini alabilmek için yatırım kozunu kullanıyor. Bunun en göze batan örneği Asya’dır. Fakat Asya’nın dışında yatırım kozu Afrika ülkeleri üzerinde de kullanılmaktadır. Nitekim Bir Kuşak ve Bir Yol girişimi 70’den fazla ülkeyi ve dünya nüfusunun üçte ikisini etkileyecek bir potansiyele sahiptir.
Afrika’da Çin Egemenliği
İhraç odaklı olan Çin’in ekonomisi dünyanın 14.172 trilyon dolarla ikinci büyük ekonomisidir. Bu devasa ekonomi ciddi oranda ham madde ve merale ihtiyaç duyuyor. Nitekim 2017 verilerine göre Çin, her yıl 120 milyar dolar değerindeki temel metalleri dışarıdan alıyor. Ülke ekonomisi, küresel olarak çıkarılan çinkonun yüzde 30’unu, kurşunun yüzde 25’ini ve bakırın yüzde 22’sini ithal ediyor. Benzer şekilde Çin, her yıl demir ve çeliğin yüzde 27’sini ve alüminyumun yüzde 25’ini kullanıyor. Değerler Çin ekonomisi açısından metallerin vazgeçilmezliğini göstermektedir. Metallerin dışında Çin ekonomisi büyük oranda petrol ve doğalgaz kaynaklarında dışa bağımlıdır ve Çin’in Ortadoğu’ya ve Rusya’ya bağımlı olması anlamına gelmektedir. Bu durumda petrol ve doğalgaz kaynakları bakımından zengin olan ihtilaflı Güney Çin Denizi üzerinde hak iddia eden Çin, yatırımlar aracılığıyla uluslararası kamuoyunun desteğini almaya çalışmaktadır. Nitekim bu bağlamda Birleşik Arap Emirlikleri, Malezya, Pakistan ve birçok ülkenin desteğini almayı başarmıştır.
Hammadde bakımından dışa bağımlı olan Çin ekonomisi için Afrika kıtası büyük öneme sahiptir. Hammaddenin dışında yeni ticaret güzergahları ve pazar alanları oluşturulması açısından da Afrika büyük öneme sahiptir. Afrika kıtasını demir ağlarla örmeyi planlayan Çin hem pazar alanını genişletecektir hem de Batı-Doğu Afrika arasında kesintisiz ve hızlı bir ticaret güzergahı oluşturmuş olacaktır.
Afrika, dünyadaki platin ve kobaltın yüzde 90’ınına, altının yüzde 50’sine, uranyumun yüzde 35’ine ve magnezin yüzde 33’üne sahip. Ayrıca elektrikli araç ve cep telefonları için vazgeçilmez bir madde olan koltanın yüzde 75’i Afrika’da bulunuyor. Çin ekonomisi için gerekli olan koltan ve kobalt Kongo’dan, petrol Angola, Nijerya ve Sudan’dan, bakır Zambiya’dan, uranyum Namibya’dan alınıyor. Ayrıca Çinli şirketler Zambiya, Libya, Mozambik ve Gana’da odun, demir, bakır, petrol gibi alanlarda ihaleye girmeden çıkarma işlemine başlayabiliyor.
Hammadde yatırımlarının dışında Çin, devlet tarafından desteklenen ama özel bir Çinli medya ve telekom şirketi olan ve 30 Afrika ülkesindeki iştirakleriyle Afrikalıların evlerine giderek Çin’in dünyaya karşı bakış açısını aktaran ve Çinli içerikleri yayan StarTimes aracılığıyla da Afrika’nın dört bir köşesinde sesini duyuruyor. Çin hükümetinin “egemenliğe ve toprak bütünlüğüne saygı, karşılıklı saldırmazlık, başka devletlerin içişlerine müdahale etmeme, eşitlik ve karşılıklı fayda, barış içinde bir arada yaşama” hususundaki beş temel ilkeyi kabul edip bu doğrultuda hareket etmesi Çin’i hem Afrika halkaları hem de ülkeleri nezdinde epey farklı bir yere konuşlandırmış durumda.
Saharaltı ülkelere ulaşım yatırımları
Çin’in Exim Bankası’ndan alınan 1,5 milyar dolarlık fonla, Nairobi-Mombasa arasındaki demiryolu hattı Kisumu’ya kadar uzatılacak. Hatta en sonunda Kenya’dan hareketle önce Uganda’nın başkenti Kampala’ya, daha sonra da kuzeye ulaşarak Güney Sudan’ın başkenti Cuba’ya bağlanacak. Uganda üzerinden devam edecek hat, Ruanda’nın başkenti Kigali’ye ulaştıktan sonra Burundi’nin en büyük şehri olan Bujumbura’ya bağlanacak. Yani Çin’in Doğu Afrika’da kurduğu ulaşım ağının, Sahraaltı Afrika’dan Hint okyanusuna taşınması ve buradan da deniz yolu vasıtasıyla Çin’e bağlanması hedefleniyor. Böylece Sahraaltı Afrika ile Doğu Afrika’yı birleştirecek olan Çin, Afrika pazarını kendisine açarken aynı zamanda pek çok ülkeyi kapsayan geniş bir ticaret ağı da kurmuş olacak.
Batı Afrika’dan Doğu Afrika’ya uzanacak olan demiryolu hatlarının Kızıldeniz ve Hint okyanusu üzerinden Uzak Doğu’ya bağlanması planlanıyor. Örneğin İngilizlerin Kenya’daki sömürge idaresi döneminde toplamda 10 saat süren başkent Nairobi ile Mombasa arasındaki yolculuk, Çinlilerin yeniden inşa faaliyetinin akabinde yalnızca dört saate inmiş oldu. Üstelik yeni bir hat olmasına rağmen 5 ay içinde yaklaşık bir milyona yakın yolcunun bu hattı kullanmış olması, söz konusu demiryolunun önemini ortaya koyuyor.
Sahraaltı Afrika’da epey aktif bir şekilde çalışan Çin, yalnızca beş Afrika ülkesini demiryolu vasıtasıyla birbirine bağlamak için yüzlerce milyon dolarlık yatırım yapmış durumda. Kenya, Ruanda, Uganda, Burundi ve Güney Sudan’ı demiryoluyla birbirine bağlamayı planlayan Çin’in Kenya üzerinden başlattığı proje, ülkenin bağımsızlığından itibaren gerçekleştirilen en büyük proje olarak tanımlanıyor. Kenya’da gerçekleştirilecek projelerin hem finansmanı hem de alt yapısını sağlayan Çin bir yandan kendi şirketlerine iş imkânı sağlarken diğer yandan da bu sayede fazla nüfusunu kıtaya adeta yığıyor. Yani Çin’in Afrika’daki nüfuzunun yanı sıra nüfusundan da bahsedebiliriz. Aynı şekilde Tanzanya ile Zambiya arasındaki ulaşımın da temellerini atmış olan Çin, Zambiya’nın da Aden körfezi ile Kızıldeniz’e ulaşımını sağladı. Bu anlamda Zambiya-Tanzanya demiryolu hattı da büyük öneme sahip. Sahraaltı Afrika’da geliştirdiği demiryolu projeleri bu ülkelerden ibaret olmayan Çin, 1917’de Fransızlar tarafından inşa edilen, Cibuti’den Etiyopya’nın başkenti Addis Ababa’ya uzanan demiryolu hattının genişletilmesini ve yeniden inşasını da üstlenmiş durumda.
Cibuti hem Çin için hem de diğer süper güçler için büyük bir öneme sahip. Kızıldeniz’e çıkışı olmayan Etiyopya gibi stratejik bir ülkeyi Cibuti limanına taşıyarak denize ulaştıracak olan Çin, Afrika’nın en uzun demiryolu projesini tamamlamış durumda. Bu sayede Etiyopya’nın hem Kızıldeniz’e hem de Aden körfezine ulaşmasını kolaylaştırmış olan Çin, Doğu Afrika ülkeleri arasındaki ticari ilişkileri de geliştirmeyi hedefliyor. Yapım maliyetinin yüzde 70’i Çin’in Exim Bankası tarafından karşılanmış olan Addis Ababa-Cibuti demiryolu hattı Çinli CREC ve CCECC firmaları tarafından 3.4 milyar dolara inşaa edildi. Addis Ababa-Cibuti arasındaki yolculuğu 10 saate indiren 756 kilometre uzunluğundaki hat, Etiyopya’nın ticari faaliyetlerinin yüzde 90’ını Cibuti limanı üzerinden yürütmesi açısından önemlidir. Bu devasa proje sayesinde Çin Afrika Boynuzu’nda giderek artan bir etki ortaya koyuyor. Ayrıca ABD ve Fransa’nın askeri üslerinin bulunduğu Cibuti’de Çin’in ilk denizaşırı askerî üssünü kurmuş olması, Afrika Boynuzu’ndaki siyasi ve askerî mücadelenin şekillenmesinde önemli bir etken. Kızıldeniz’in Aden körfezine açıldığı Bâbü’l-Mendeb’e askeri deniz üssü kurmuş olan Çin’in, dünya ticarî gemilerinin en çok kullandığı rota olan bu bölgeyi stratejik nokta olarak tayin etmesi, ABD’yi ve Avrupalı devletleri son derece rahatsız etmiş durumda.
Çin’in Zambiya, Tanzanya, Kenya, Ruanda, Uganda’nın yanı sıra diğer Afrika ülkelerinde de yatırımları mevcut. Bu çerçevede Afrika’nın gelişmekte olan ülkelerinden biri olan Angola'da da yeni bir demiryolu projesi tamamlamıştır. 1300 kilometrelik Benguela demiryolu hattı sayesinde, haftalarca süren yolculuk birkaç haftaya indirilmiştir. Bu hattın inşaa edilmesi Angola ekonomisini canlandırırken, ilgili bölgede faaliyet gösteren lojistik şirketlerinin de Lobito koridorunu kullanıyor olmaları, ülkenin yatırım potansiyelini de her geçen gün arttırıyor. Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nin güneyindeki Katanga’ya uzanan demiryolu hattı da yerel halk ve tüccarlar arasında da büyük rağbet görüyor. Kobalt ve bakır madenleri açısından epey zengin olan, fakat sorunlu bir bölge olarak görülen Katanga’daki etki ve nüfuz mücadelesine Çin’in demiryolu hatları üzerinden müdahil olması, Sahraaltı Afrika’daki dengeleri değiştirecek nitelikte görünüyor. Batı Afrika’nın en önemli ülkelerinden Nijerya ile de milyar dolarlık demiryolu anlaşmaları imzalamış olan Çin, söz konusu bölgede de çeşitli demiryolu faaliyetlerine girişmiş durumda. Angola’nın Kabinda bölgesinde Porte de Cayo limanını inşa eden Çin, Batı Afrika’dan Doğu Afrika’ya, Atlantik okyanusundan Hint okyanusuna ve oradan da Uzak Doğu’ya uzanacak kesintisiz bir ticaret hattı örüyor. Bu durum, Pekin yönetimini ve Sahraaltı Afrika’yı küresel rekabetin tam da ortasına yerleştiriyor.
Sonuç
Pekin yönetiminin Afrika ile ilgilenmesinin başlıca nedenlerinden biri doğal kaynaklar açısından Afrika’nın çok zengin olması. Doğal kaynaklar noktasında büyük oranlarda dışa bağımlı olan Çin ekonomisi Pekin yönteminin yatırımlarında ana dinamiklerden birisidir. Bu doğrultuda yatırımlar gerçekleştiren Pekin yönetimi sağlamış olduğu krediler ve finansal destek sayesinde doğal kaynak rezervlerinin kullanımı ihalelere girmeden elde etmiştir. Ayrıca kıtada faaliyet gösteren Çinli şirketlerin istihdamı arttırmaları ve yeni alanlar oluşturmaları bölge ülkeleri tarafından hoş karşılanmaktadır. Bu nedenle özellikle Sahraaltı Afrika ülkeleri Çin’in kıtadaki yatırımlarını artırmasını talep ediyorlar.
Afrika ülkeleri ile ekonomik ve ticari ilişkilerin geliştirilmesinin dışında eğitim, iletişim, ulaşım ve sağlık alanlarında tesis edilen ilişkiler kıtada Çin’in ön plana çıkmasına olanak sağlıyor. Bu bağlamda Çin’in kıtadaki nüfuzu, Afrobarometer’in bir raporuna göre, Afrikalıların yüzde 63’ü tarafından hüsnükabul görüyor.
Çin’in gerçekleştirdiği yatırımlar sayesinde kıtada oldukça olumlu bir imaj elde etmesi ve daha önce kıtada herhangi bir sömürgecilik faaliyetinde bulunmuş olmamasının getirisi olan yakınlaşma, kıtadaki ABD nüfuzu açısından ciddi tehdit olarak görülmekte. Ayrıca Afrika ülkelerinin egemenliğini kısıtladığı gerekçesiyle, potansiyel bir tehlike olarak da algılanıyor.
Çin’in enerji ve hammadde ihtiyacının büyük bir bölümünü kıtadan karşıladığı göz önüne alınırsa, Afrika’nın Çin için hayati bir öneme sahip olduğunu belirtmek yanlış olmaz. Çin’in yatırım yaptığı sektörler, kıtaya neden ihtiyaç duyduğunu da gösteriyor. 2003-2017 arasındaki Çin’in Afrika yatırımlarının yüzde 27’si madencilik, yüzde 25’i inşaat, yüzde 14’ü imalat, yüzde 10’u finans, yüzde 3.5’i bilimsel ve teknoloji alanında. Yatırımların yüzde 20.5’i de diğer sektörlerde gerçekleşmişti. Kıtada herhangi bir sömürgeci geçmişe sahip olmayan Çin’in Afrika ülkeleriyle stratejik işbirliği yürütüyor olması ve bilhassa ekonomik ilişkilere ağırlık vermesi, Afrika’yı Çin için vazgeçilmez kılarken Afrika ülkelerini de Çin’e bağımlı kılıyor. Bu bağlamda, Sahraaltı Afrika’daki etki ve nüfuz mücadelesinde Çin’in ABD’yi ciddi anlamda geride bırakmış olması, küresel rekabetin giderek daha da artacağını gösteriyor.